12 ŞUBAT CUMA GÜNÜ HUTBESİ
TÜRKİYEDEKİ DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI’NIN GÖREVİ NEDİRŞeyhülislam ,Osmanlıca dini konularda en yüksek derecede bilgi ve yetkiye sahip olan kimse anlamına gelir. Osmanlı Devleti zamanında şeyhülislam dini konularda en yüksek yetkiye sahip devlet görevlisiydi. Gerektiği zaman dini sorunlarla ilgili görüşlerini fetva yayınlayarak açıklardı. Bu fetvalar kanun niteliği taşırlardı.. Cumhuriyetin ilanından kısa bir süre sonra 1924 yılında laiklik ilkesinin kabul edilmesi sonucu Yerini Diyanet İşleri Başkanlığı aldı. Diyanet kurumu töreselleşmiş, törenleşmiş, kurumsallaşmış Mezhep, meşrep tarikat ve cemaat dini, görüşlerini bağrında toplamıştır. Ne şişi yakar nede kebabı, ilmihal bilgisi ile fetvalar verir, gününü kurtarır. Kuran’ı bilgiyi çok az verir.Diyanet kurumu şayet böyle bir yol izlemezse bedelini ağır ödeyeceğini çok iyi bilir, bir takım olaylar olur,1400 yıldır bilinen yapılan gelenek haline gelmiş bütün ibadetleri insanların elinden, dilinden almış olurdu. Ve insanlar buna karşı çıkarlar, daha da tutucu olurlar radikalleşirler. Atadan kalma, ibadet itikat ve itaatlerini sürdürmeye inatla devam ederler. Bu durumda diyanet kurumu yalnızlaşır kendi kendini zora sokardı, bunun için gelenekleşmiş ve kurumsallaşmış bir yapıyı parçalamak istemez. Ve temeli çatısı belli olan ibadetlerin dışında insanların bildiği yaşadığı dine fazla müdahale etmiyor.Diyanet kurumu alışkanlıkları din haline getiren kurumdur. Yani mevcut geleneği devam ettiriyor, Şimdilik bu yolu izlemektedir. Gelecek zamanlarda belki de uydurulan geleneğin dini, yerine Tevhit dininin özüne döner. Ancak bugün için bunlar mümkün görünmüyor olması da zaten çok zor. Hiç bir kurumda böyle bir riske girmek istemez ve girmez de. Nedeni ise halkın henüz dini bilgisi olgunlaşmamasıdır. İlahiyatçı ve diğer din âlimlerimizde çok fazlası da bu görüşü savunmaktadırlar. Nedeni ise halktan tepki alma korkusudur. Günümüz de bunun dışına çıkan âlimlerimiz çok kötü tepkiler almıştır, almayanda devam ediyorlar. Bedelini de çok ağır ödüyorlar, kimine de Ehli Sünnet karşıtı münafık, kimine moderniz, kimine İrancı diyerek ve bunları toplumdan dışlamaya çalışıyorlar.Bu ortamda da cemaat önderleri halkın din kahramanı ve âlimleri oluyorlar. Din cemaatleşiyor, kontrolü bu kuruluşlar eline tutuyor. Ve halkı istediği gibi yönlendirip yönetiyorlar. Diyanet kurumu, dini konularda ne yazık ki hakem olamıyor.Diyanet Kurumu buna seyirci kalıyor.Zaten Diyanet Kurumu hiçbir zaman Tevhit inancının özünü halka anlatmadı. Zira kendisinin akademik bir kariyeri de yoktur. Ancak ilahiyat fakültelerinden yetişmiş, akademik kariyeri olan âlimleri kurumda toplamıştır. Ve bunlarında çoğunluğu geleneğin temsilcisi olmuştur.Diyanet kurumu, kurumun dışında kalan diğer mezunlarını aldığı ilahiyatçı âlimlerinin bazılarına karşı tavır alıyor, bilgi birikimlerini birleştirmek yerine, bilgisi olan ilahiyatçı âlimlere de mesafe koymaya devam etmektedir. Bunları ümmetin gözünden düşürmek için tevhit inancının özüne inmiyor, gelenek ve nakilcilik yaparak kendini Bilge kurum sayıyor.Diyanet kurumu bir milyona yakın personeli ile tevhit inancına bulaşan, şirk bataklığından, hurafelerden temizlemeye ne zaman başlayacağı da meçhulümüzdür.Dolayısıyla Diyanet Kurumu temsil ettiği tevhit dini’nin temsilcisi olacak bir kurumdur, bu güce de sahiptir, ancak böyle bir çalışmaları varmıdır yokmudur bilemiyorum.12 Şubat Cuma günü camilerde okuttuğu Cuma hutbesini, esefle dinledim, anlaşılacağı gibi böyle bir çalışmanın olmadığı da aşikârdır. İran’da bir toplantıda yaptığı konuşmayla akan kanın, Sunnisi, Şii’si olmaz diyerek, Tarih’e not düşen, bu sözü söyleyen Sayın Diyanet başkanımız, Cuma hutbesini nasıl içine sindirecek doğrusu merak ediyorum. İnsanların çoğu Cuma hutbesini dikkatle dinlemediği, için veya Kurani bilgisi olmayan insanlar bu hutbenin farkında bile değildi. Ancak hutbenin içeriği tam bir cemaat Şeyhi’nin görüşü gibiydi. Benim gittiğim cami de imam, Cuma hutbesini ballı börek gibi aba altında sopa göstererek, sünnet ve hadis inkârcılarına bu bir cevaptır dedi. Acaba mümin saydığımız insanlar, hangi sünneti ve hadisi inkâr ediyorlar, Arap Emevi halifelerinin ve Abbasilerin ve İran Şia mezhebinin âlimleri tarafından yazılan milyonları aşan hadislerin hangisi doğrudur, Bunları nasıl ayırt edeceğiz bize söylermisiniz.Diyanet kurumu bilimsel ve evrensel dinin yerine, gelenekçi nakilci cemaatlerin görüşünü savunan bir kurum gibi davranmaktadır. Diyanet kurumu başkanlığı En basit konulara bile duyarsız kalarak, Ramazan ayında, gökteki ay’ı gözetlemek yerine, kuyuya düşen ay’ı, kuyuya ip atarak çıkarmaya çalışıyor, çıkarmak için de takva ile dua ediyorlar. Sahur tartışmalarını sonuçlandırdı. Şimdilerde ise İnsanlara takvalı oruç tutmayı tavsiye eden bir kurumdur. Sayın Diyanet kurumunun, fetva bölümünde görev yapan âlimlere şu soruyu sormak istiyorum, lütfen cevap veriniz. Hz. Âdem’den, Hz. Peygamberimize kadar geçen çağlarda yaşamış, hangi peygamber, vahiy yerine kendi sözlerini yazdırmıştır. Hz. Peygamberin sözlerini bazı sahabeler Peygamberimizden İzinsiz ve habersiz olarak yazmışlardır, peygamberimiz kendi sözlerini kitaplara yazdırdı mı? Onu merak ediyorum doğrusu.İman (ettiğini iddia) edenlerin, Allah’ın zikrine, yani Hak katında inen vahye karşı, ta kalplerinde ürperti duymayanların vakti hala gelmedi mi. (57-Hadid/16.) Bu yazı dizisi bölüm, bölüm devam edecektir. Mezhep. Tarikat, Cemaat, Veli, Evliya ne demektir, yazılarını yazacağım. Allah'ın rahmeti üzerinize olsun.