BİZ HANGİ İSLAMA İNANIYORUZ

Yayınlanma: 28.05.2018 12:51 Güncelleme: 28.05.2018 12:51

İnsan başıboş değildir. Yaratıldığı andan itibaren bir takım kelimelerle Rabbi tarafından bilgilendirilmiştir. Ancak zamanla bu bilgiler yine kendisine emanet edilen insanlar tarafından yozlaştırılarak ya da gündemden düşürülerek tahrifata gidilmiştir. Bu yüzdendir ki Allah’ın her defasında peygamber seçerek insanlara hitap edişi bu yanlışlıkların tekrar düzeltilmesi içindir. İlahi hükümlerden uzak durduğu zaman bile bir boşluğun içinde olamaz. Hayat çizgimiz boyunca Allah’ın hükümlerini boşa çıkararak yapacağımız her girişimin akabinde o boşluğu mutlaka ve mutlaka Şeytan’ı (nefsimizi) memnun edecek hal ve davranışlar dolduracaktır. O halde önemli olan nokta, kabı herhangi bir suyla değil arı duru olan berrak bir su ile doldurmamızdır. Vahiy, bu kirliliği rafine edici bir program olarak gönderilmekte ve hayatımızı da bu düzenlemeye uygun bir şekilde idare etmemiz istenmektedir. Aklı olan her insan bir şekilde taraftardır. Eğer iradesi kendi ellerinde değil de başkaları tarafından kumanda ediliyorsa birilerinin hesapları uğruna bu vazifeyi yürütür. Bu işin hiçbir zaman sıfır noktası yoktur. Yani yaşadığımız hayat ya Allah’ın istediği ölçülerde ya da onun reddettiği istikamettedir. İnzal olunan ayetler bu istikametin ne yönde olması gerektiği hususunda ikazlar yapmaktadır. Bu yüzden Allah, insanlara seslenirken onları kendi tarafına davet etmekte, Şeytanlaşmış kişiler ve bunların yandaşlarından uzak tutmak istemektedir. Buna rağmen Allah’ın istediği yönde hareket etmeyen her insan kat’ı suretle batılın yanındadır ve her adımda sapma açısı bir derece daha büyüyecektir. Âdem’le başlayan bu bilinçlendirme onu ve eşini, düşmanı olan Şeytan’a (iblis melekesi) karşı uyarmaktaydı. Ayağının Âdem yüzünden kaydığını beyan eden İblis er veya geç bunun intikamını almaya yemin etmiş (bir temsili anlatım ile), sapmasına sebep olanları kıyamete kadar Allah’ın yolundan uzaklaştıracağına and içmişti. Daha ilk fırsatta her açıdan kolay bir hayatın içine bırakılan Adem ve eşini yasak ağacın meyvesine uzandırarak (MAL VE SOY-SOP SEVGİSİ) Allah’a isyan ettirmişti. Ancak Allah, Şeytan gibi inadında diretmeyip tövbe eden bu insanları bağışlamıştı. Bu olaydan sonra sayamayacağımız asırlar ve ismini bilip bilmediğimiz peygamberler, toplumlar geldi, geçti. Artık Şeytan’ın her köşe başına diktiği yasak ağaçlar, koruluklar ve ormanlar halini aldı. Ne yazık ki bu nesiller kendilerini bir ağaçtan sakındırsalar bile başka bir ağacın meyvesine ram olmaya devam etmektedirler. Üstelik meyvelerin en zehirlisi olan şirk ağacından yedikten sonra maalesef diğer meyvelerin zehrinin farkına bile varamamaktadırlar.

Devamını Okumak İçin Tıklayınız