MEZHEP NE DEMEKTİR?
Mezhepler nasıl doğdu, Mezhep ne demektir. Mezhep gidilen yoldur. Varılan bir yerdir. Bir görüşe gitmek, bilgi almaktır. Mezhep karanlıktan aydınlığa giden ışıklı yoldur. Terim olarak benzer yöntem ve kurarlarla içtihad eden görüş belirten âlimlerin, müçtehitlerin koyduğu görüşlerin toplamıdır. Mezhepleri tümden inkâr etmek insan’ın kendi içindeki isyanıdır (bilgiye) yanlışıdır.Mezhepler ortaya çıktığı gibi kalmamış tarih içerisinde farklılaşmıştır. Mezhep düşünce sahibi olmak demektir. Ancak Mezhep İslam tarihinde parçalayıcı bir etki görmüştür. Mezhep sonradan fırkacılık olmuştur. Günümüzde mezhepçi fırkalar İslamı tüketenler mezhep üzerinden fırkacılık yapmaktadırlar.Mezhebin oluşum süreçlerinde, mezhep çok olumlu fonksiyonlar icra etmiştir. Ancak Hicri dördüncü asırda, İslam düşüncesine kilit vurulmuştur.Mezheplerin oluşması, usul ve kuralların belirginleşmesiyle üçüncü kuşaktan itibaren bu kurallar şekillenmeye başladı. Zamanla Kuran ve Sünneti okuyup anlama ve içdihad edecek âlimler azalınca Kuran ve sünnetin yerine mezhepler geçti. Bu dönemden sonra yetişmiş müçtehitlerin zirve kişiler kabul edilerek içtihatlarının üstünde artık söz söylenmeyeceği kabul görmüştür. Gerçekte içtihad edecek âlim yetişmediği yetiştirilemediği için içtihad yapılamaz olmuştur. Her rivayeti hadis, her hadisi sünnet kabul ederseniz, her dedikoduyu da Peygambere mal edersiniz. Maalesef sonraki İslam hukukçuları da taklidi benimsemişlerdir. Ebu Hanife’nin Sünnet’in kaynağı olarak gördüğü haberleri sünneti en doğru şekilde tespit edebilmek amacıyla değerlendirmeye tabi tuttuğu ve amel edilmeye elverişli olup olmadığını çeşitli metotlar uygulayarak araştırdığı görülmektedir.Ebu Hanife, şöyle demiştir. Şam iştihatı Yahudi ve Hıristiyan kültürünün dönüşümüdür, Şam şeytan’ın aklının merkezidir demiştir. Bugün ağzımızda mezhep, fırkacılık, mezhep kelimesi üzerinden meşrulaştırılmaya devem ediliyor. Zamanın değişmesiyle hükümlerin değişmesi inkâr edilemez, onun için Merhum, Mehmet Akif Ersoy, Doğrudan doğruya Kuran’dan alıp ilhamı Asrın idrakine söyletmeliyiz İslamı derken sanırım biraz da bu düşüncelerin etkisi olmuştur.Mezhep üçe ayrılır: Mezhep, Meşrep, Mektep Ancak hiçbir mezhep, din değildiMezhebin görüşleri Kuran’ın emirlerinden ayetlerinin önüne konamaz. Bunların görüşü beşeridir, insanların görüşüdür. Bu görüşler yanlış da olabilir. Yanlış da tek olmaz, çoktur.Bir mümin insan kendini mezhebi ile mi tanıtacak? Buna Kuran hayır der. Kuran inanan insan’a mümin insan, İnanmayan insan’a da yoldan çıkmış günahkâr insan demiştir.Mezhepler doğmadan önce Emeviler dini bulaşıcı bir karanlık haline getirdiler. Ve bu karanlık ortalığı kararttı. İnsanlar bu karanlığa bulaştı. Hakikati bilmeyen insan şirke bulaşır. Şirk de mikroptur. Mikroba bulaşan insan bir başka insana da mikrop bulaştırır.Şirk aynı zaman da karanlığa bulaşmış tevhittir. Hz Osman’ın ölümüne kadar müşterek tek din inancı, Hz Osman’ın şehit edilmesinden sonra, farklılığa başladı. Farklı oldu, fırka olmaya başladılar. Hz Ali’nin de öldürülmesi ile iş çığrından çıktı. Her fırka bizim görüşümüz anlayışımız en doğrusu dediler. Tevhit dini, din inancı farklı anlayışlara gebe kaldı.Din adına babasız çocuk doğdu sanki. Din farklılaşmaya yüz tuttu. Bozulmalar, hurafelerle doldu taştı. Ortalık fitne fücur oldu.Sap samana karıştı. Pekiyi bütün bu olup bitenlerden nasıl kurtulmalı idi. Hz Osman zamanında kurulan medreseler de yetişen insanlar bu sapmaları bozulmaları temizlemeye aydınlatmaya başladılar. Bu medreseler Küfe, Basra, Mekke, Medine ve mısır da idi.Bunların ilk öğretmenleri sahabelerdi, onlar ömürlerini tamamladılar, onların yerine sonradan gelen öğrenciler yani Ebu Hanife, İmam Şafi, İmam Hanbelî, İmam Maliki ve diğerleri. Bunlar Kuran ve sünneti anlattılar ve taraftar topladılar.Her imamın taraftarları oldu. Bu taraftarlar insanlar da biz sucuyuz. Biz bucuyuz dediler. Ve böylece tevhit dininde mezhepler, oluştu ve mezhepler doğmuş oldu. Bu okullarda ve bu imamların okuttuğu öğrencilerin içinden muhalif ve radikal olanları vardı. Emevi halifeleri mezhep imamlarının kimisini hapse attı, kimisini de öldürdü. Bunların yerine de muhalif olanları ve radikallerini getirdiler. Maddi açıdan onlara yüksek maaş vererek istediği fetvaları çıkardılar.Yukarıdaki mezheplerin yerinede başka-başka mezhepler ürettiler. Bunların başında da Hariciciler Şia, Mürtezile ve diğerleri. Bu mezhep imamlarının bazıları da yalan hadis uydurdu ve yazdılar. Bazıları sünnete ilaveler yaptı. Bazıları Yahudi ve Hıristiyan kültürünü ve inançlarını dine bulaştırdılar, yama yaptılar. Büyük imamların temizlediği doğruyu, anlattığı dini ve mezhepleri yeniden kirlettiler Aslını bozdular.Kuran’dan ve sünnetten insanları uzaklaştırdılar. Bundan sonra da insanlar Mezhepçi oldular. Ne zaman dinle ilgili bir mesele gündeme gelse, fırka ve mezheplerin şemsiyeleri altıda toplanmış olan insanlar mezhep ve meşreplere göre önce ulemanın ve özellikle kendi mezhep ve meşrep ulemasının takımının ne söylediğine veya kitaplarının ne yazdığına baktı. Sonra bakabildiyse bu pencereden Kuran’ın söylediğine baktı yahut hiç Kuran’a ulaşmadan orada gördüklerini dinin anlayışı ve görüşü olarak seslendirdi.Bu şekilde insanlara vahiyden önce fırka, mezhep, meşrep, cemaat, tarikat anlayışları İslam olarak okutuldu, anlatıldı ve düşünceler buna göre kabul edildi. Veya reddedildi. Bu çark bugüne kadar da işlemektedir.Mezhepleri dinin önüne koydular. İslam dini mezheplerin köprüsü oldu. Her köprü İnsanları ayrı bir fırkaya doğru götürdü. Bu fırkalar da en doğru bizim fırkamız cemaatimiz dediler. Şimdilerde de mezheplere yan gözle bakanları onu eleştirenlere mezhepsiz, kâfir dediler. Şimdi şu soruyu sormak lazım Bu insanlara acaba Hz Peygamber hangi mezheptendi, mezhebi varmıydı, varsa hangi mezhepti.Islama göre, Kuran’ın öğrettiği ve Peygamber’in gösterdiği dinden başka bir din yoktur. Müçtehitlerin görüşleri ve onların ortak kurallara göre ortaya koydukları görüşlerden oluşan mezhepler sadece birer içtihad olup, bağlayıcı dinin kendisi değildir. Ancak Kuran’ın söylediklerine ve Peygamber’in yaptıklarına uygunluğu bilindiği takdirde izlenebilen veya kullanılabilen tarihsel ve konjenktürel yorumlardan ibarettir. Kuran’dan uzak kalan bazı âlimlerimiz mezheplere kurtarıcı gibi sarıldılar. Kuran ve Sünnet’in söylediklerinin önüne ekollerin görüşleri geçti ve dinin ancak onların taklit edilmesiyle yaşanabileceği anlayışı eğemen oldu. Böylede devam etmektedir. Meshep algısı İslam’dan kopmaktır, maalesef buda olmuştur.HANİFİ MEZHEBİ NEDİR?Haniflik: İnsan’ın yaratılış fıtratı özüne sadık kalmasıdır. Doğru yolda olan sapmayan İnancına ilave yapmayan kişidir. İslamiyet ten evvel Allah’ın birliğine inanan ve Hz İbrahim a.s dininden olanların vasfı İslamiyet’e kuvvetle bağlı olan ve ilmiyle amel olan kimse, Haniflik tertemiz arı duru pak olmak anlamlarına gelmektedir. Hanefilik doğruya yönelen, doğruyu arayarak Allah’ın yanı sıra başka bir güç ve hakikat kaynağı tanımadan bir olan Allah’ın yoluna kendisini en temiz saf ve duru olarak kendini teslim eden kişilerdir. Hz Peygamber bütün insanların hanif olarak yaratıldığı beyan eder. A. İbnu Hanbel. Ve MüslimHanefilik, sosyal çevrenin yönelişlerine karşı bireysel bir tavrın adıdır. Kuran’ın Hz İbrahim Kaldanilerin göksel Tanrılarına inanmadığı, bir anlamda toplumun batıl olan inançlarından hak olana saptığı için Kuran Ona Hanif demiştir. Kuran’ın indiği dönemde Kâbe’yi tavaf eden, içki içmeyen, putlara kesilen kurbanlardan yemeyen, sonraki hayat için dirilişe inanan kimselere hanif denirdi. Hz peygamberden sonra ki dönemlerde dört halifeden sonra, bu hanifiliğin en şiddetli savunucuların başında Ebu Hanife gelmiştir. Ve bu uğurda da hapsi boyladı on yıl kırbaçlandı. Kurandaki ayetler şöyledir.De ki: Hayır, öyle değil, Hanif olarak, İbrahim milletinden. (2 Bakara/135.)İbrahim ne bir Yahudi’ydi nede bir Hıristiyan. O, sadece hanif bir müslümandı. (3-Ali-imran/67.)İyilik yaparak kendisini Allah’a teslim edip, hanif olarak İbrahim’in dinine uyandan, din bakımından daha iyi kim olabilir. (4-Nisa/125.)Rabbim beni doğru yola, gerçek dine, hanif olan ve puta tapanlardan olmayan İbrahim’in dinine iletmiştir de. (6-Enam/161.)İbrahim, şüphesiz hanif olarak Allah’a boyun eğen bir önderdi, Şimdi sana, puta tapanlardan olmayan İbrahim’in dinine hanif olarak uy diye vah yettik. 16/123. Doğrusu ben hanif olarak yüzümü, göklere ve yere fıtrat verene çevirdim, ben puta tapanlardan değilim.(6-Enam/79.)