NAZAR
İNSANLAR ARASINDA EN ÇOK MERAK EDİLEN KONULARDAN BİRİDE NAZAR’ VARSA NAZAR NEDİR.Nazar nedir, bende nazara inananlardan biriydim. Ancak bu inancım daha çok yaşadığım ortamın kültür bilgisinden oluşmaktaydı. Fakat yıllarca bu konu ile ilgili kaynakları tek- tek inceledim, kaynakları incelediğimde yanıldığımı anladım. Bunu da burada itiraf ediyorum. Nazar ne demektir. Nazarın aslı kıskançlıktır. Kötü duygu ve düşüncelere nazar denir. Nazar kıskanmaktır. Karşı tarafa zarar vermek ve öfkeyle nefretle bakmaktır. Nefretli bakışlar kışkırtıcı tahrik edici düşünce ve bakışlardır. Ancak kötü söz ve düşünceler karşı tarafa zarar veremez, arşı dolaşır sahibini bulur. Kuran da nazar geçmez. Ancak halk arasında kadim bir inanış vardır.Vahyin kültürel bilgiler doğrultusunda yönlendirip anlayanlar; Şüphesiz inkâr edenler, Zikri /Kuran’ı dinlediklerinde gözleriyle neredeyse senin ayağını kaydıracaklar. O delidir, diyorlar.(68-Kalem/51.) bu ayeti de aynı şekilde bu rivayetler doğrultusunda, anlamaktalar ve nazar inancı diye bir inancın delili olarak vermektedirler.Hatta 68(51. Bu ayet anlayışı toplumda o kadar yaygınlaşmış ve kabul görmüş ki insanlar bu ayeti, Nazar ayeti olarak bilmekte ve nazara karşı kalkan panzehir olması için de levhalara yazıp çerçeveleterek evlere, işyerlerine ve otomobillerine asmaktadırlar.Bununla da yetinmeyenler Cevşen duasını da insanlar kendi ve çocuklarının boyunlarına takarak nazardan ve nusubetlerden korunmaya çalışmışlardır. Bir de kendilerini, çocuklarını veya ev, otomobil gibi eşyalarını nazardan koruması için karınca duası, mavi boncuk at, eşek kafası, at nalı buna benzer şeyler asıyorlar.Adam, yeni aldığı otomobil, gibi değerli eşyasına nazar değmesin diye muskalar ve nazar boncukları takmakta, kadın, güzelliğinden dolayı nazar değmesin diye çocuğunun yüzünde kömür isi ile çizgiler çekmekte, üfürükçü muskacı hocaların veya cincilerin yazdığı muskalarla dolaştırmaktadır.Oysa bu tür inançlar vahyin ve tevhit öğretilerinden saparak eşyayı kutsallaştırıp onlardan hayır ve şer bekleyen örneğin Sümer, Babil, Akat, Hitit, Mısır gibi coğrafyalarda yayılmış vahiy dışı kültür ve inançlardan gelmekte olup kişileri tevhit inancının dışına çıkarır.Hâlbuki yukarıdaki verdiğimiz ayet, kendilerine Kuran okuyup İslam’a çağıran Hz. Peygamber’e müşriklerin duyduğu çılgın öfkeyi ve düşmanlığı tasvir etmekte, bakışlarıyla devirecek gibi onların nefret ve düşmanlıklarını anlatmaktadır.Yoksa ayetin nazarla veya sihirle yahut Hz. Peygambere sihir yapılması iddiasıyla hiçbir ilgisi yoktur.Nazar etmenin bakmanın şiddetinden ve sertliğinden neredeyse seni ayak bastığı yerden kaydırır demektir. Bu bakış kindar bir düşmanın bakışıdır. İnsanlar buna yan baktı, öfkeyle baktı, gözlerini dikerek baktı ve ona keskin bir bakışla baktım, der. Şüphesiz, nazarın olup olmadığı gayble ilgili bir olay değil, herkes tarafından tespit edilebilecek bir olaydır. Nitekim sözde nazar olaylarının hemen tamamı Kuran bilgisinden ve tevhit inancından habersiz pek çok kişi ve özellikle İslam’ın cahili kalmış bırakılmış kadın kesimi tarafından söylenmektedir.Bu anlayış ve inanışlar, İslam’a dayanmayıp halkların İslam’a girmeden önce sahip oldukları inanış ve anlayışların yahut çevre kültürlerinin devamıdır.Başka bir deyişle, bunlar Kuran’ın nüzul ortamında önceden mevcut olan ve rivayetler derlenip kitaplaştırıldı. Sonraki dönemlere kadar tedavülde bulunan anlatımlardır. Bu konuyla ilgili altı adet hadisi buraya aldım. 1-Amr-b. Hazım ailesinden kişiler Rasulullah’a gelerek. Ey Allah’ın Rasulü, biz akrebe karşı rukye yapardık, sende onu yasakladın, dediler ve rukyeyi (nasıl yaptıklarını) ona gösterdiler. Bunun üzerine bunda sakınca yoktur, kim din kardeşine yarar sağlayabilirse yapsın, dedi. (Müslüm hadisi)2-Kim dağlanır veya rukye yaparsa okutursa, tevekkülle ilişki kalmamış olur. ( Rukye okunarak tedavi olmak dua etmek ) (Tirmizi)3- Onlar rukye yapmayanlar ve yaptırmayanlar, teşeüm etmeyenler uğursuzluk çıkarmayanlar uğursuzluğa inanmayanlar ve ancak Rablerine tevekkül edenlerdir. ( Buhari)4-Hiçbir şeyde uğursuzluk yoktur. Herhangi bir şeyi uğursuz ve hayırsız saymak şirktir.( şirk devrinin inancıdır)5-Ebu Hureyre den rivayet edilir: Rasululah nazar haktır dedi ve yüzde çizgileri yapılmasını yasakladı. 6-Ümmü Seleme den rivayet eldir: Rasulullah evde yüzü sararmış bir kız çocuğu gördü ve bunu okutun, çünkü nazar değmiştir dedi. Görüldüğü gibi hadiler oldukça farklı, kararı siz verin.Nazarın hak olduğu Kuran’ın hiçbir yerinde yazmadığı gibi, gerçek değil batıl inancın kendisidir. Bu tür rivayetler tedavülde bulunan ve halkın kültürüne yerleşip gerçekmiş gibi inandığı anlatımlara meşruiyet kazandırmaya yönelik anlatımlar olduğunda şüphe yoktur.Onun için böyle bir bilginin sahih olması, nazarın dinin bir inancını değil, olsa- olsa cahiliyye toplumunda bilinen ve inanılan kâhinlik, müneccimlik, hortlaklık, cincilik, falcılık, uğursuzluk, büyücülük, üfürücülük, karanlıktan korkma ve diğer olgusal şeyler gibi, nüzul ortamında böyle bir inancın bulunduğunu veya nazar iddialarına karşı halkın değişik şekillerde tedavi yaptığını belirtmesi anlamında olabilir.Kısaca, İslam öncesi cahiliyye toplumunun anlayışını ve uygulamasını yansıtmaktır. Yoksa dinin bir öğretisini veya inancını ortaya koymak değildir. Nazarın bir İslam inancı olduğunu kabul etmenin insanın din inancına zarar vermesidir.Onun için kimi kişilerin etkisinde kalıp kendisine zarar vermesi bu sözde zararına karşı nazar boncuğu, at nalı, hayvan kafatası, çizgiler ve üfürükçülerin muskaları, burçların insanın kaderi yahut yaşantısı üzerinde etkili olduğu, uğur böceğinin konmasının hayra, baykuşun ötmesinin şerre alamet olduğu gibi kimi varlıklara böyle bir gücü vermek veya olaylara böyle bir anlam yüklemek cahiliyye inançlarını kabullenmek olup insanların psikolojilerine ve yaşantılarına zarar verdiği gibi inançlarına da zarar verir. Çünkü bütün bunlar inançla ilgili değil, telkin ve anlatımlarla, hurafe inançlarla kişilerin psikolojilerini etkileme ve yönlendirme ile ilgili şeylerdir.Her şeyden önce, rivayette sözü edilen kişilerin zayıflamasının veya yüzlerinin sararmasının sebebi, nazar değil, sarılık, hepatit veya başka bir hastalık olduğu bilinmelidir. Halkın kara sevda dediği ve birbirlerine Leyla Mecnun gibi âşık olanların muratlarına bir türlü kavuşmamaktan dolayı gece gündüz düşüncelere dalmaları, uyuyamamalar, yemekten içmekten kesilmeleri, böylece zayıflayıp yüzlerinin sararması gibi, biyolojik ve psikolojik bir sebepten de olabilir.Şüphesiz İslam geldiği zamanki Arap toplumu bu zayıflama veya sararmanın hepatit çeşitleriyle, kötü beslenme veya iç organlardaki bir hastalık sebebiyle olduğunu bilecek durumda değildi. Onlar bunu bilmekten uzak oldukları gibi o günün süper devletleri olan Bizans, Sasani ve diğer devletlerdeki halklar da bilmiyordu.Onun için sebep olarak bunu cin veya evliya çarpması, nazar değmesi, falanın bedduası, büyü yapılması haset edilmesi, putların çarpması, burçların yönlendirmesi gibi şeylerle açıklayacak ve tedavi olarak da okutup üfletecek yahut ilkel kimi tedavi yolları ve bitkilerle tedavi yanında hayvan idrarı gibi şeyler içirterek yahut hacamat ( Hacamat vücudun bir tarafından şiş veya boynuz vasıtası ile kan çıkarmak ) yaptırarak veya bir yerlerini dağlayarak tedavi edecekti. Çünkü başka şekilde teşhis ve tedavi için bilgileri ve imkânları yoktu. İlkel tedavi yöntemlerine başvurması yirminci asırda bile Anadolu’nun ve İslam coğrafyasının kırsal kesimlerinde birçok insan aynı şekilde inanmakta ve benzer ilkel tedavi yöntemleri uygulanmaktadır. Sıtmaya yakalanmış kişilerin yatırlara götürüldüğü, cincilere veya hocalara okutulduğu yahut buz gibi soğuk suda duş aldırıp iyileşmesi için sadaka dağıtıldığını yaşanan bilinen olaylardır. Dinde nazar haktır, inkâr eden, dinin bir inancını inkâr etmiş olur, gibi düşünce ve anlayışlar, doğru olmadığı gibi, tıbbın ilgili brançlarda uzman kişiler değil de, ilahiyatçıların bunu bazı kişilerde bir enerjinin bulunması ve gözün yaydığı ışınlarla karşıdakini etkilemesi diyerek pozitif bilgiler veya gördüğü güzel kıza delikanlının birden vurulup âşık olması gibi romantik anlatımlarla açıklamaya çalışmaları da doğru ve tutarlı değildir. Halk İslamını oluşturan bir takım kitaplarda yazılan ve dinden ettiği anlatılar yarım hocaların anlattığı Nazar’ın kişiyi mezara, deveyi kazana götürdüğü anlatımları da mitolojiden başka bir şey değildir.Nazarı göz değmesini, haset kıskanma ile karıştırmamak gerekir. İddia edilen nazar, kem gözle bir varlığa zarar vermektir.Haset ise, bir nimetin başkasında bulunmasını çekemeyip yok olmasını için yanıp tutuşmaktır. Haset eden kişinin fiili bir müdahalesi veya zarar vermesi olmadıkça, sırf kıskanmasının kıskanılan kişiye zarar vermesi söz konusu değildir. Aksine, haset edilen değil, haset eden kişi kahrından zarar görür. Onun için kıskanmak, kıskanılan kişiye değil, kıskanan kişiye zarar verir demişlerdir.Hz. Peygamber, nazarlık şeylerin takılmasını yasakladı. Ve bu amaçla mesela develerin boynuna takılan şeylerin çıkarılmasını emrettiği söylenir.Göz, güzelliğini anlatmak mümkün olmadığından, kimi gözü sihir, kimi ok, kimi kılıç diye niteleyerek anlatılır. Nazar dediğimiz şey kötü nefsin bir kimsenin kötülüğünü ölümünü düşünmesinden doğan kötü bir etkendir. Allah’ın kötü nefsin olumsuz düşüncesinden dolayı yarattığı olumsuz bir etkendir.Hayvansal nefis kendi doğasına uygun birini düşününce bu düşünce bedenin organlarını düşündüğünü varlığı elde etmemeye doğru iter.Şayet düşündüğünü kimse doğasına aykırı biri ise kızgınlığı artar, ona karşı kötü işler düşünmeye başlar. Onda var bende neden yok, Ondaki bendede olmalı haset kin nefret ve çekememezliktir haset zulümdür.Şunu belirtelim ki dua psikolojik bir terapi tedavidir. Kişilerin moralinin iyileşmesine sebep olabilir.Tıpkı,doktora giden karamsar ve bitkin bir hastaya doktorun rahatlatıcı ve umut verici telkinler yaparak durumunun çok da kötü olmadığını aksine iyi olup verilen ilaçları kullanılması ve tavsiyelerine uyması durumunda kısa zaman sağlığına kavuşacağına ve turp gibi olacağı telkin etmesi üzerine hastanın moralinin düzelmesi gibi şu veya bu duayı okumak da kişinin moralini yükseltebilir. Bugün Türkiye’de de hemen her kesimden insanın Cevşan okuduğunu veya üzerinde taşıdıklarını biliyoruz. Cevşan çok feyizli, nurlu, sevaplı ve faziletli bir duadır. Onu taşımak elbette çok önemlidir. Ancak asıl olan, onu okumak ve manasındaki feyizden yararlanma yoluna gitmektir. Yapılan telkinler ve okunan dualar haram veya yasak şeyleri içermediği sürece dinin buna müdahalesi de söz konusu değildir. Bu dualar arasında Kuran dua ayetlerin okunması da yasak değildir. Kaynaklar: Gönül nurları kitabı Prof dr. Süleyman Ateş. Prof. Dr İbrahim Sarmış. Rivayet kültürü kitabı. M. İslamoğlu. Ve diğer bütün kaynaklar.