İnsanların azdığı ve islamın zuhur etmesi ile sahabi döneminde bile müslümanlara saldırılmıştır. İslamiyet, fertlerin azgınlıkta canavarları geride bıraktığı, cemiyetin bozulduğu ve dejenere olduğu bir devirde ve çevrede zuhur etmiştir.
Peygamberimizin (a.s.m.) etrafında halka olan bahtiyar cemaat, çevrelerinde yadırganmış, garip karşılanmış, adeta başka bir alemden gelmiş insanlar nazarıyla bakılmıştır. Belli sayıda olmaları, her hareketlerinin mevcut cemiyete uymaması ve hakkı kabul etmeyen kimseler arasından çekildikleri için onlara hep yabancı gözüyle bakılmıştır. Sonunda dini vecibelerini yaşamak ve üzerlerine düşen tebliğ vazifesini rahatlıkla yerine getirmek için bazı sahabiler Peygamberimizin (a.s.m.) izniyle kendi yaşadıkları beldeyi terk etmek zorunda kalmışlar, böylece gariplikleri ve gurbetleri daha da artmıştır. Sonraları, bilindiği gibi, Medine'ye hicret meydana gelmiştir.
Allah'ın emirlerine boyun eğen ve sadece Hak rızası için garipliğe ve gurbete razı olan mü'minleri Peygamberimiz (a.s.m.) şöylece müjdelemektedir:
“İslam, şüphesiz garip olarak başladı ve günün birinde garip hale dönecektir. Ne mutlu o garip mü'minlere!”
Gariplerin kim olduğunu soran Abdullah bin Mesud'a, Peygamberimiz,
“Kabilelerinden dinleri için ayrılıp uzaklaşanlardır.” buyurmuştur.(1)
Bu hadis-i şerifi izah eden alimler günümüze de ışık tutan açıklamalar yapmışlardır.
Kıyamet alametlerinin birçoğunun zuhur ettiği zamanımızda, İslam hakikatlerini ve iman nurlarını öğrenip yayarak sahabilerin yolundan giden mü'minleri Elmalı, Sabikun-ı Evveline (sahabilere) benzetmektedir. Çünkü aslından uzaklaştırılmaya çalışılan İslam hakikatleri ve inkara kalkışılan imani meseleler o mücahit mü'minler tarafından ihya edilmeye çalışılmaktadır. Nitekim bu hadisin Tirmizi'de geçen rivayetinin sonunda Peygamberimiz (a.s.m.),
“Ne mutlu o garip, mü'minlere ki, insanların benden sonra bozdukları sünnetimi ıslah ederler.” buyurmaktadır.(2)
Buna göre, hadiste geçen garipler Peygamberimizin (a.s.m.) sünnet-i seniyesini, onun mübarek yolunu kendisine rehber eden mü'minlerdir. Bid'at ve hurafelerin her tarafı istila ettiği bir zamanda, bir sünnetin ihyası çok büyük ecir ve sevaba kavuşmaya da vesile olmaktadır. Nitekim zamanımız mü'minlerini de içine alan bir müjdesinde Peygamberimiz (a.s.m.),
“Bid'aların ve dalaletlerin istilası zamanında Sünnet-i Seniyeye ve hakikat-ı Kur'aniyeye temessük edip (tutunup, uyup) hizmet eden, yüz şehit sevabını kazanabilir.”(3) buyurmaktadır.
İslami meselelerin garip kaldığı ve hakkıyla yaşayanların azalmaya yüz tuttuğu günümüzde, bu tatlı Peygamber (a.s.m.) müjdesine nail olmak ve manevi büyük ecirlere ermek için gayret ve hamiyete ihtiyaç vardır.
1. Müslim, İman: 232.
2. Tirmizi; İman: 13.
3 . Kadı İyaz. eş-Şifa, 1:27.
Yorum Yazma Kuralları
Lütfen yorum yaparken veya bir yorumu yanıtlarken aşağıda yer alan yorum yazma kurallarına dikkat ediniz.
Türkiye Cumhuriyeti yasalarına aykırı, suç veya suçluyu övme amaçlı yorumlar yapmayınız.
Küfür, argo, hakaret içerikli, nefret uyandıracak veya nefreti körükleyecek yorumlar yapmayınız.
Irkçı, cinsiyetçi, kişilik haklarını zedeleyen, taciz amaçlı veya saldırgan ifadeler kullanmayınız.
Türkçe imla kurallarına ve noktalama işaretlerine uygun cümleler kurmaya özen gösteriniz.
Yorumunuzu tamamı büyük harflerden oluşacak şekilde yazmayınız.
Gizli veya açık biçimde reklam, tanıtım amaçlı yorumlar yapmayınız.
Kendinizin veya bir başkasının kişisel bilgilerini paylaşmayınız.
Yorumlarınızın hukuki sorumluluğunu üstlendiğinizi, talep edilmesi halinde bilgilerinizin yetkili makamlarla paylaşılacağını unutmayınız.
Yorumlar
Kalan Karakter: