BİZ BUGÜN DİN VE İBADET KAVRAMLARINDAN NE ANLIYORUZ?
Yayınlanma :
18.08.2019 11:01
Hâlbuki bir adam namaz kıldığı halde imansız, bir kadın başı açık olduğu halde iman sahibi olabilir. Bir cüppe ya da manto içindeki ahlaksız saçları arkadan bağlanmış bir kafanın içinde de asil ve erdemli bir düşünce bulunabilir. Yazık ki günümüzde yazının ilerleyen bölümlerinden de müşahede edeceğiniz gibi namaz kılmak oruç tutmak, hacca gitmek, başını örtmek vesair ritüel ve figürler iyi bir Müslüman olmanın değil, nereye, hangi kampa, hangi mahalleye mensup olduğunuzun göstergesi haline gelmiştir. Peygamber zamanındaki işlevlerini kaybetmiş dahası sahici özelliklerini yitirmiştir.
Kişinin iyi bir Müslüman olduğunun anlaşılması için başka şeylere bakılmalıdır. İyi bir Müslüman olmak için, her şeyden önce iyi bir insan olmak lazımdır. Bu da iyilik, güzellik, doğruluk yolunda yürümekle, sevgi ve merhametle (rahmet) dopdolu olmakla sözün namusu ile yaşamakla hakka hukuka tecavüz etmemekle, kalbi adalet ile çarpmakla, saf bir yürek temizliğine sahip olmakla güzel ahlak sahibi olmak her türden kötülükle aktif mücadeleye komşusu açken tok yatmakla ve insanların elinden ve dilinden emin olduğu, bir kişilik sahibi olmakla mümkündür.
Din ve ibadetin özünü bunlar oluşturur. Allaha, meleklere, kitaplara, peygamberlere ve ahiret gününe inanmak, namaz kılmak, oruç tutmak, hacca gitmek vesair bunları sağlar, bunlara vesile olur, bunları doğurur. Doğurmuyorsa yaptığınız tapınak dini ve ibadetidir.
Demek ki M. İkbal’in tabiriyle İslam da dini düşüncenin yeniden inşasına şiddetle ihtiyaç vardır. Yani din ve ibadet anlayışı yeniden yapılandırılmalıdır. Aslında ihtiyaç tarih boyunca hiç eksilmeyecektir.
Buddha Hint din adamları Brahmanlara karşı çıktı. Zerdüşt ‘ü eski İran din adamları sınıfı Moğlar öldürttü. Mani’yi Mecusi din adamları astırdı. Musa’yı eski Mısır din adamları sınıfı olan Hahamlar tekfir etti. İsa’yı Yahudi Hamam sınıfı yargılayıp çarmıha gerdirdi. Sokrates Delhi tapınağının fetvasıyla öldürüldü.
Hz. Muhammed’in daha ilk günden Mekke deki en azılı düşmanı rahip Ebu Amir idi. Kâbe çetesi suikasta kışkırtan Mescid-i Nebevi’nin karşısına Mescid-i Dırar-ı yaptıran da bu rahip Ebu Amir’den başkası değil miydi?
Bir peygamber’in en azlı düşmanı nasıl bir din adamı olabiliyor? Bu ne yaman bir çelişkidir?
Ali Şeriatı’nın dediği gibi, dine karşı din var, görmüyor musun? Biz hangisinin din ve ibadet anlayışı üzerineyiz? Modern dünyanın insanı bu yaman çelişkiyi unuttu. Dünya tarihi ikiye ayrılıyordu artık aydınlanma öncesi dinlerin hâkim olduğu kutsalın ve geleneğin dünyası ve aydınlanması sonrası seküler madern dünya…
Böyle olunca Buddha ile Brahman’ın Zerdüşt ile Moğ’un, Mani ile Mecusi’nin Hz. Musa ile Ham an’ın, Hz. İsa ile Ham an’ın, Hz. Muhammed ile Ebu Amir’in arasındaki yaman çelişki kayboluyor. Tam da modernin istediği ve yapmaya çalıştığı gibi, hepsini aynı kefede bir sepete dolduruyorsunuz. Artık Eh din işte, ha haham ha peygamber ne fark eder oluyor.
Dolayısıyla din ve ibadet anlayışımız bir Hindu’nun bir Yahudi’nin, bir Hıristiyan’ın kinden farksız hale geliyor. Nasıl ki papaz kilisede ise hoca da camide oluyor. Din ve ibadet birkaç ritüelden ibaret hale geliyor.
Böylesi bir din ve ibadet anlayışına itiraz etmeliyiz. Öncelikle İslam’ı diğer dinlerle aynı kefeye koyup modernitiyle karşılaştırıp durmaktan vazgeçmeliyiz.
Çünkü İslam, insanlıkta olduğu gibi özellikle dini dünyada büyük bir reformdur. İslam da dini düşüncenin yeniden inşası kaşınılmaz hale gelmiştir. Çünkü İslam, reforma uğrattığı diğer dinlerle aynı kefeye kona kona neredeyse buhar olup uçmak üzeredir. Bunların en başında da din ve ibadet anlayışımız geliyor. Din ve ibadet anlayışımızın birkaç şekli ibadet etrafında dönüp duran bir totolojiye haline gelmesi bunun en iyi göstergesi değil midir sizce.
Söz konusu bu kısır döngüyü anlamsız tekrarı aşmak için batın diye bir yeniden anlamlandırma faaliyetine girişmişler. Fakat burada da ipin ucu kaçınca tekrar zahire sarılma yönelimi başlamış ve bu böyle devam edip gelmiş. Dini düşünce tarihimiz aynı zamanda bu gidip gelmenin gerilimin de tarihidir. Oysa zahir ile batın, teşbih ile tenzih, dünya ile ahiret Hz. Peygamber’in akıl, ruh ve gönül dünyasında billurlaşarak birleşmişti. Dinin kemale ermesi yani en olgun hale gelmesi bir açıdan da bu demekti.
İnşa çağında yapmamız gereken esas iş, işte böylesi bir akıl, ruh ve gönül dünyasını yeniden kurmaktır. Din ve ibadet anlayışımıza buradan girerek baktığımızda bir taraftan zahiri bir donma yaşanırken, diğer taraftan da batini bir buharlaşma yaşandığını görüyoruz. Donmayı ve buharlaşmayı asli haline yani hayat veren bir suya nasıl dönüştürebiliriz? Esas mesele budur.
Zira yazık ki bugün din ve ibadet anlayışı iyice daraltılmış, camiye, kandil gecelerine ve sayısı üçü beşi geçmeyen birkaç ritüele indirgenmiş durumdadır. Eğer bunlar değilse müslüman zihni din ve ibadet denince aklını cami, ezan, kandil, türbe, şeyh, yeşil sarık, başörtüsü, cin, peri, masal mucize, kehanet, sır, musalla taşı, mezarlık ve yalnız o da şekli kalmış, üç ibadet ritüeli; namaz, oruç ve hac neden geliyor sanıyorsunuz.
Oysa din ve ibadet bunlar mı demek?
Çünkü modern dünya da dini böyle anlıyor. Onlara göre esasında din, modern dünyada bunlardan başka bir şey değildir. Modern öncesi ortaçağlardan kalma büyülü bir dünya. Bunlar artık modern insanın sadece arkadaşlığa, sır ve gizeme duyduğu merakı gideren birer görüngü olabilirler.
Dine başkaca anlamlar yükleyip bu çerçevenin dışına çıkarmaya kalkmak mümkün değildir. Siz olsanız sosyal hayatı ve hele de devleti sırla, gizemle, kehanetle, rüyayla, din adamları sınıfının keşf ve kerametleriyle, İkbal ın tabiriyle donmuş kalmış 590 yıllık metinlerle, Akif in tabiri ile 700 yıllık eserleriyle avarelik ederek yönetirmisiniz. Siz dininizi böyle anlıyorsanız dönüp moderniteye niye kızıyorsunuz. Modern de dinin esasında bunlardan başka bir şey olmadığını söyleyip duruyoruz.
Peki, nedir o halde din? Ne manaya geliyor ibadet?
İslam’ı dinlerden bir din olarak görenler, onun ibadetlerini de kaçınılmaz olarak diğer dinlerin ibadetleri gibi bir ibadet olarak görürler. Nasıl ki diğer dinlerin görkemli tapınakları, din adamları sınıfı ve kendilerine özgü dini kıyafetleri, tütsülü buhurlu ayinleri, kutsal gün ve geceleri, mucizeleri, kehanetleri var. İslam da bu dinlerden biri olduğuna göre onda da bunlar var hatta olmak zorunda.
Sahabenin yaşadığı din ve ibadet kelimeleri Kuranı Kerimin kullandığı anlama paralel olarak kral saraylarında, ruhban tapınaklarında ve bezirgân sofralarında, evet, böyle algılanmıştır. Tehdit değerlendirmesi gayet yerindedir, aynen algıladıkları gibidir. Bunun benim söylememe gerek yok, tarihe bakıp, olanlara bakın aynen algıladıkları gibi olduğunu göreceksiniz. Yani korktukları şeyin başlarına geldiğini göreceksiniz.
PEKİ, YA ŞİMDİ
Tarihi süreç içinde tersine bir gelişme yaşandığını görüyoruz. İndiği çağda zaten kullanılmakta olan din ve ibadet kelimeleri sarayların, tapınakların ve bezirgânların dünyasından çekip alan ve ona bambaşka bir yön veren Kuranı Kerimin, tarihi süreç içinde mehcur(terk edilmişlik) bırakılmasıyla diğer ümmetlerin girdiği deliklere bizimde girdiğimiz ve dönüp dolaşıp onların din ve ibadet anlayışını benimser hale geldiğimizi görüyoruz. Bu nedenle olsa gerek İslamın dinlerden bir din değildir veya Allah insan ilişkisi efendi köle ilişkisi değildir, dediğimizde meramımı anlamakta zorlananlar oluyor.
İslam dünyasının her yerinde Müslümanlar içi boşaltılmış, içinden, hak, hukuk, adalet çıkartılmış yerine soygun, vurgun, baskı ve zulüm doldurulmuş ve üzeri kapatılmış bir İslam uygulanıyor. Kuran ve Hz. Muhammed’in dini olan İslam ile hiçbir ilgisi olmayan bu din İslam değil Arap faşistlerinin sömürü dinidir ve maalesef bizim coğrafyamızda da yeşermiş her şehirde bir cübbeli cübbesiz şeyh efendi çıkmış insanları din adına köle kul yapıyorlar. Ve Müslümanlar göstermelik şeyhlerle kandırılarak bu saltanat dinine iman etmişlerdir.
Hâlbuki Allah kendi dinine, kimsenin kendi tekeline alamayacağını bildirmiş, Allah bizim düzgün insan adam gibi adam olmamız için ibadet etmemizi istiyor ama biz ibadetlerimizdeki yoğunluğa rahmen bozuluyor hatta ibadet etmeyenlerden daha bozuk hale geliyoruz. Niçin bunun cevabı çok açık çünkü biz ibadetleri bir borç gibi, Allah’ın bir alacağı gibi görüyoruz ve ödeyip kurtulmaya hatta daha fazla ödeyerek Allah’ı borçlu çıkarmaya çalışıyoruz. İbadet ettikçe yani borçlarımızı ödedikçe de ya da fazla fazla ödedikçe de ukalalaşıyoruz ve nankörleşiyoruz. Oysa ibadet ritüellerden ibaret değil insan olma çabasının bütünüdür.
Yorum Yazma Kuralları
Lütfen yorum yaparken veya bir yorumu yanıtlarken aşağıda yer alan yorum yazma kurallarına dikkat ediniz.
Türkiye Cumhuriyeti yasalarına aykırı, suç veya suçluyu övme amaçlı yorumlar yapmayınız.
Küfür, argo, hakaret içerikli, nefret uyandıracak veya nefreti körükleyecek yorumlar yapmayınız.
Irkçı, cinsiyetçi, kişilik haklarını zedeleyen, taciz amaçlı veya saldırgan ifadeler kullanmayınız.
Türkçe imla kurallarına ve noktalama işaretlerine uygun cümleler kurmaya özen gösteriniz.
Yorumunuzu tamamı büyük harflerden oluşacak şekilde yazmayınız.
Gizli veya açık biçimde reklam, tanıtım amaçlı yorumlar yapmayınız.
Kendinizin veya bir başkasının kişisel bilgilerini paylaşmayınız.
Yorumlarınızın hukuki sorumluluğunu üstlendiğinizi, talep edilmesi halinde bilgilerinizin yetkili makamlarla paylaşılacağını unutmayınız.
Yorumlar
Kalan Karakter: