Kuran’da duyularımıza kapalı olduğu için bize kendilerini dış duyular yolu ile değil de, hissiyat yolu ile duyuran varlıklar ( 6/100 ve 37/ 158) Esrarlı, gizemli, mevhum şeytani güçler( 7/3-38, 11/119, 32/13) büyü sembolleri, 2/102, 6.128.130, 72/5-6 o zamana kadar görülmemiş, ilk defa görülen veya çok uzaktan gelenler,(46/29-32, 7/1-17) ilk muhatapların tasavvurundaki folklorik ve mitolojik güçler ( 34/ 12-14, 21/82) gibi anlamlarda kullanılır.
Âlimlerimiz cin kavramını tek tip varlık olarak ele almamaktadırlar. Kelime tahlili ve Kuran kavramlarını inceleme noktasında yetkin isimlerden birisi olan Ragıp el Isfahanı şu bilgileri vermektedir.
1-Cinn sözcüğü, bütün ruhani varlıkları içerir. Bu durumda melekler ve şeytanlar da bu kavrama dâhil sayılır. Her melek ( görünmemesi, gözden saklı olması anlamında) bir cindir, ancak her cin melek değildir.
2- Cinn sözcüğü bir kısım ruhani varlıkları içerir. Çünkü bu tür ruhani varlıklar üç türlüdür.
1-Melekler gibi hepsi hayırlı ve iyi varlıklar. Bunlar yanlış yapmazlar, insanları aldatmaz ve Allah’a da isyan etmezler.
2-Şeytanlar gibi hepsi şerli varlıklar. İnsanı aldatır, sürekli kötülüğe davet ederler
3-Hayırlısı da şerlisi de olanlar. İşte bunlar bu sürede dile getirilen cinlerdir. Cinn suresinin 11- ve 14. Ayetleri gereği bunların Salih olanları da var, olmayanları da Allah’a tam teslim olanları da var, kendilerine kötülük edenleri de var.
Cinler, insanın gözeneklerine nüfus edici tarifsiz bir ateşten enerjiden yaratılmıştır. ( 15/27, 55/15) Şeytanlar, cinlerin yoldan çıkmış olanlarıdır. (18/ 50) Cin kavramı, cinlere yüklenen ve hatalarla dolu olan, anlayış ele alınarak bunun tevhide aykırılığı, söz konusu edilmektedir.
Prof. Dr. Mehmet Okuyan, kısa sürelerin tefsinde şöyle anlatmaktadır.
ÇİNLERİN MAHİYETİ: Mahiyetleri hayatiyetlerini sürdürme biçimleri, sorumluluk alanları, insanlarla ilişkileri gibi çeşitli konular âlimleri meşgul etmiş ve birbirleriyle çelişkili çok görüş ortaya çıkmıştır. Konu kolayca anlatılabilecek bir mahiyette bulunmadığı ve maddi izahlar yeterli olmayacağı için, sonuçsuz tartışmalar olmaktadır. Varlıklar âleminde insanlardan daha önce yaratılmış olan cinler, nurdan yaratılan meleklerden farklı olarak nardan yaratılmıştır. Nur ile narın birbirine benzediği ve yaratılış kaynağı olarak birbirlerine yakın şeylerden meydana getirildikleri aşikârdır. Ancak mahiyet olarak aralarında farkın olduğunu söylemek durumundayız.
Bu doğrultuda Kuran’da cinlerin nuru’s- semum denilen yakıp kavurucu, zehir gibi nüfus edici ışık veya ateş’ten yaratıldığı bildirilmektedir. Maricin min ifadesi, cinlerin tarifsiz, ateş türü bir karışımdan, dumanlar karışan ateşten veya halis, saf ateşten yaratıldığını verir. Her iki tanımı birlikte düşünürsek, cinlerin karışık ateşten yaratıldığını söyleyebiliriz. Yani cinler nurun azıcık yoğunlaşmış şeklidir. Melek kadar saf olmamakla beraber, ışınlık yanı ağır bastığından bunlar zerrelere nüfus edebilir, maddeden geçebilir, vücudun delikçiklerinden içeri girebilir. Kuran’ın açık ifadesine göre, cinlerden olan şeytan ve onun kabilesi bizim onları göremeyeceğimiz bir boyutta bizi görmektedirler,
Ey Âdemoğulları tıpkı atalarınızın hasbahçeden çıkışına sebep olduğu gibi Şeytan’ın sizi şaşırtmasına fırsat vermeyin. Cinselliklerini keşfetmeleri için her ikisinin örtüden yoksun bırakılmasını sağlamıştı. Hiç kuşkunuz olmasın ki o ve avanesi sizin kendilerini hiç göremeyeceğiniz bir boyuttan sizi görüyorlar, çünkü Biz şeytanları (hakkıyla) iman etmeyenlere otorite kılarız.(7-Araf/27.)
Buradan hareketle cinlerin ve dolayıyla cin şeytanların insanlar tarafından görülemeyeceği rahatlıkla söyleyebiliriz.
Görülmeyen varlıkları gördüğümüz nesnelerle açıklamak durumunda değiliz. Yüce Allah’ın emrinden ayrılan varlık anlamında şeytan da cinlerdendir. Mahiyetleri farklı da olsa tıpkı insanların olduğu gibi cinlerin de maddi ( görünmeyen) organları vardır. Kendisiyle gerçeği kavrayabilecekleri kalpleri, görebilecekleri gözleri ve duyabilecekleri kulakları vardır. Cinlerin yaşadıkları mekânlar olarak el- hucr denilen taşlık yerler tanımlanmaktadır.
Ali Osman Ateş, bu konuyu şöyle belirtir. Hicaz bölgesinde yaşayan Cahiliyye Arapları, kendilerini çevreleyen tabiatın cinlerle dolu olduğuna ve bunların özel vasıtalarla kendi hizmetlerine alınabileceğine inanmaktaydılar. Yine bu devir halkı, cinleri Allah’ın kızları saymaktaydılar. ( 37- Saffat/ 158. Onlara göre çöller ve yüksek dağlar cinlerle doluydu. Yine onlara göre cinler, insan gibi özel bir cinsi teşkil eder, onlar gibi yeryüzüne dağılırlardı. Gövdeleri insanınkine benzemeyip ateş veya havadan yaratılmışlardı. Onun için cinler insanın gözüne görünmezler, ancak pek nadir durumlarda görünürlerdi.
Her cinnin belirli bir yeri olduğu ve kayaları, ağaçları, putların içini mesken edindikleri kabul edilirdi. Her kabilenin veya birkaç kabile topluluğunun özel bir cinni, bir kayası, bir ağacı veya bir putu bulunur, belirli bir topluluk bunun yanında ikamet eder ve dini görevi yerine getirirdi.
Aslında yalnız Araplar değil, bütün Sami uluslar, bu düşüncelerle ulu ağaçların, mağaraların, pınar başlarının ve büyük kaya parçalarının tekin yerler olmadığına ve ruhlarla cinlerle mesken olduğuna inanırlardı. Yine Cahiliyye Araplarına göre her putla beraber bir cin vardı. Nitekim Cahiliyye dönemi kâhinlerinden olan Seyad b, Karib de dişi bir cinle konuşup onun vasıtasıyla gayb ten haber aldığını iddia ederdi. Vahiy Bazı zayıf inançlı insanların cinlere sığınmaları eleştirilmektedir.
Bazı insanların cinlere sığındıkları ve bu nedenle cinlerin de kendilerinde anlamsız bir güç vehmettikleri ifade edilmektedir.
Cinlerin içlerinde haktan yana olanlar olduğu gibi, sapanların da bulunduğunu belirtilmektedir. Mescitlerin Allah’a teslimiyet, ibadette devreye kimseyi sokmamak ve Ona hiçbir şeyi ortak koşmamak gerektiği üzerinde durulmaktadır.
CİNLERİN, gökyüzünden haber alması ne demektir: Bu konuyu bakınız Prof. Dr. M. Okuyan, kısa surelerin tefsirinde şöyle anlatır. Yaratılmışların GAYBI bilmeyeceği, Cin veya insanların Gaybı bilemeyeceği, bu nedenle tevhide aykırı bir tutumdan uzaklaşmaları gerektiğidir. Varlıkların kendi başına yücelerden bilgi alması mümkün değildir. Çünkü yüceler makamına dair bilgiler gaybdır ve Yüce Allah bildirmediği sürece gaybı göklerde ve yerde Ondan başka hiç kimse bilmemektedir. Göğe her yöneldiklerinde karşılaştıkları manzara göğün korunaklı yapısıdır.
Andolsun ki biz en yakın göğü kandillerle süsledik. Onları ( kandilleri) şeytanlar için kovucular yaptık. O ( şeytanlar) için yakıp kavurucu azabı hazırladık. (67-Mülk/5.)
Bu ayette sözü edilen mesele,
Doğrusu Biz en yakın göğü kandillerle süsledik, onları Şeytanlığa soyunanlar için gayba dair spekülasyon (vurgunculuk) aracı kıldık, ve onlar için yakıp kavuran bir azap hazırladık.867-Mülk/5)
de izah edilen yıldızları şeytanları taşlama veya kovma aracı yapıldığını vurgulamayla ilgilidir. Yıldızların kendileriyle değil, etrafa saçtıkları ışınlarla şeytanlar yakılır, böylece onların gök ehlinden haber çalma girişimleri önlenmiş olur. Demek ki uzaydaki yıldız ve gezegenler bir taraftan ibret için bakanlara bir süs görüntüsü sunmakta diğer taraftan da bilgi çalma girişimlerini engellemektedir.
İlahi rıza olmadan gerçekleştirilen girişimler elbette akamete ateş aleviyle dolu olduğu beyan edilmektedir. Maksat şudur Gökten bilgi almak mümkün değildir. Bunun yolu Yüce Allah’ın peygamberlerine gönderdiği bilgilere ulaşmaktan geçer. Gök bilgisi isteyenler vahye kulak vermeli ve elçileri dinlemelidirler. Cinlerin de bazı insanların da ilahi vahyi dışlayıp risalete sırt çevirmelerinin sonuncunda giriştikleri bilgi çalma işlemi elbette cevapsız bırakılmayacaktı, zaten öyle de olmalı.
Cahiliyye Arapları putların içinde bulunduğunu kabul ettikleri bu cin’e Hatif derlerdi. Bazı hadislerde de Cahiliyye döneminde cinlerin dünya semasında kulak hırsızlığı yaparak meleklerden birtakım haberleri süratle kapıp yanına da yüz tane yalan ekleyerek dostları olan kâhinleri aktardıkları, bu sebeple kâhinlerin söylediklerini bazılarının doğru çıktığı nakledilmektedir.
Yine hadislerde bildirildiğine göre, Hz. Peygamber İslamı tebliğ etmeye başladıktan sonra cin ve şeytanlar semadan haber çalmaktan menedilmişlerdir. Ayrıca Hz. Peygamber, cinlerle irtibat kurarak, gaybden haber verdiğini iddia eden kâhinlere başvurulmasını yasaklamıştır. İslam öncesinde cinlerin bir insanı esir ederek alıkoyacaklarını inancı da vardı.
Nitekim Ahmet b Hanbelî’n, kaydettiği bir rivayette, Cahiliyye döneminde Uzre kabilesinden Hurafe adındaki bir adamın cinler tarafından esir edildiği, o şahsın uzun bir süre onların içinde ikamet ettiği daha sonra onu serbest bıraktıklarını, o adamın da cinler arasında gördüğü acayip şeyleri naklettiği, halkın da aklın kabul edemeyeceği bu hikâyelere Hurafe adını verdiği nakledilmektedir. Belki de akıl ve mantığın kabul edemeyeceği hikâyelere Hurafe adı verilmesi bundan sonra ortaya çıkmıştır.
Cinlerle ilgili ayetler grubunda Mekkeli müşriklerin bir zannı reddedilmektedir. Onlar Hz. Peygamber’e vahyi şeytanların veya cinlerin getirdiğine inanıyorlardı. İşte cinlerle ilgili bu ayetler hem bu zannı ortadan kaldırmayı amaçlamakta, hem de şeytanların ilahi âlemden haber alma ve oradan bilgi çalma girişimlerini başaramadıklarını açıkça ifade etmektedir.
Ümmi Araplar, kitap ehli Yahudilerin spekülasyonlarına bakarak onların cinlere ve vahyin kaynağına dair esrarlı bilgilere sahip olduklarını düşünüyorlardı. Onları bu konuda tahrik eden, vahyin sıhhatine şaibe düşürme arzusuydu. Müşrikleri bu tavrı Yahudilerin de geliyordu. Bu ayetlerde sözü edilen cinlerin Yahudi olduğunu, aynı konuyu işleyen Ahkaf/ 29- 32. Ayetlerinden öğreniyoruz. Surenin örtülü hedefi, müşrik Araplar kitap ehli Yahudiler arasındaki bu şeytani işbirliğini bozmaktır. Zaten Yahudiler cin fikirlidirler, eylemleri ise tam şeytanidir, Dolayısıyla Yahudiler hem cin, hemde şeytan gibidirler.
CİN SURESİ, 1 den 15 kadar.
Cin/1. Deki bana vah yedildi ki cinlerden bir kısmı bu mesaja, kulak vererek dostlarına şöyle dediler. Gerçekten biz olağan üstü güzellikte, bir kitap dinledik.
Cin/2.Doğru bir bilinç inşa eden bir hitap, Böylece ona iman ettik artık asla Rabbimizden başkasına İLAHLIK, yakıştırmayacağız.
Cin/3.Ve şu bir hakikat ki Rabbimizin şanı, pek yücedir. O kendisine ne bir eş nede çocuk edinmiştir.
Cin/4.Bir başka gerçek de içimizdeki beyinsiz kişilerin Allah’ a karşı sorumsuzca konuşması olmuştur.
Cin/5. Hâlbuki biz ne insanların, nede cinlerin Allah’a iftira edeceğini asla ihtimal vermezdik.
Cin/6. Hiç kuşku yok ki insanlardan bazıları, cinlerden bazılarına sığınırlar bu da onların cinler karşısındaki zillet verici edilgenliğini artırır.
Cin/7. Öyle ki sapık insanlar tıpkı sizin sandığınız gibi Allah’ın hiç kimseyi elçi göndermeyeceğini sanmışlardı.
Cin/8. Yine cinler şöyle dediler, gerçek şu ki biz göğü yokladık ama onu tam donanımlı bir koruma ordusu ve tarifsiz bir göktaşı sağanağıyla dopdolu bulduk.
Cin/9. Hâlbuki vaktiyle biz onun uygun yerlerinde, Haber, dinlemek için otururduk ne var ki şimdi bizden her kim dinlemeye kalksa derhal karşısında hedefe kilitli bir ateş topu buluyor.
Cin/10. Ve anladık ki gerçekte biz GAYBI bilmiyormuşuz mesele şu yerdekilere şer mi murat edilmiş, yoksa Rableri onları doğru bir bilince ulaştırmayı mı murat etmiş.
Cin/11. Nitekim bizden iyi olanlar var, ama bizden öyle olmayanlarda var. Zaten öteden beri biz hep bir birine aykırı yollar izlemişiz.
Cin/12. Ve nihayet aklımız kesti ki yeryüzünde asla Allah, a üstün gelemeyiz.
Cin/13.ayeti. İşte tamda bu yüzden biz ilahi rehberliği işitir işitmez ona inandık, artık kim Rabbine inanırsa o ne bir ziyana uğrar nede gazaba.
Cin/14. Bununla beraber içimizden Allah’a tam teslim olanlarda var, kendisine kötülük edenler de, ama her kim Allah’a teslim olursa işte onlar doğru bir bilinç inşa etmenin hakkını verenlerdir.
Cin/15. Kendisine kötülük edenlere gelince sonunda onlar cehenneme odun olacaklar.
BU AYETLERİN İNİŞ NEDENİ? Surenin inişine neden olan olayın şöyle gerçekleştiği rivayet edilmektedir ki, Bir gün Hz. Peygamber, bir grup arkadaşı ile birlikte, UKAZ Panayırına doğru yola çıkmış, O zaman cinlerin gökten haber almaları arasına bir engel girmiş ve üzerlerine de ışık huzmeleri veya alevli ateşler gönderilmeye başlamış.
Cin’ler kavimlerine geri döndüklerinde göklerden, haber alıp almadıklarını kendilerine soranlara, Gökten haber almamız engellendi ve üzerimize de ateşler yağdırıldı. Cevabını vermişlerdi. Ardından bunun, bir olay nedeniyle gerçekleştiğini ifade edilince, Haydi yeryüzünün, doğularına ve batılarına doğru yürüyün, olayın ne olduğunu araştırın dediler. Herkes bir tarafa doğru dağıldı, TİHAME tarafına doğru giden cinler, Hz peygamber NAHLE tarafında iken UKAZ Panayırına doğru yöneldiler. O esnada nebi ashabıyla birlikte sabah namazı kılıyordu. Kuran sesini duyduklarında ona özellikle kulak verdiler.
Ve işte gök haberlerinin size gelmesine mani olan, sizinle gök arasındaki engel budur, dediler. Ve oradan kavimlerine geri dönerek, bu surenin ilk ayetlerini okudular. Mekkeli müşrikler ve cahiliye insan’ın cinlere affettiği, ne kadar olağan üstünlük varsa, Yukarıda açıkladığımız Kuran’ın bu ayetleri onların tamamını reddeder.
Cin suresi görünmez varlıkların, Allah’la insan arasındaki aracı değil İlahi rehberliğe muhtaç mahlûklar olduğu temasını işler. Nüzul dönemi insanı şiir sanatını kehanet ve sihirle bunları da cinlerle ilişkilendiriyorlardı.
Cinleri insan’ı çarpacak bir tanrısal güç vehmediyorlardı. Böyle zannediyorlardı. Cinler GAYBI bildiğine, insan’a yarar ve zarar verdiğine inanıyorlar ve Allah, a sığınır gibi cinlere sığınıyorlardı. Hatta doğrudan cinlere tapanlar bile vardı.
Kaydedildiğine göre bu dönemde bir adam, ıssız bir vadide yatmak veya konaklayıp geçmek istediği zaman kendisine bir zarar gelmesinden korkarak yüksek sesle, Ey bu vadinin azizi ben senin emrinde bulunan sefihlerin şerrinden sana sınıyorum, der ve bu şekilde o vadideki cinnin kendisini koruyacağına inanırdı. Bu şekilde inanan kimselerin başları sıkıştıkça veya arzusu olduğu zaman ilk işi cinne sığınmak olurdu.
Bu inanış günümüz toplumunda fazlasıyla mevcuttur. Örneğin ıssız kayalıklar ve vadiler, mezarlıklar, koru gibi gür ağaçlık, ıssız mağaralar gibi yerler cinlerin veya hortlakların bulunabileceği ve insana zarar verebileceği yerler olarak düşünülür. Belli bir mezhebe mensup kesimde Şamanizm’in, Mecusiliğin ve Manihaizm’in inanış, ibadet ve anlayışı olan inanç ve kültürlerin İslam kılıfı altında yaşaması ve ısrarla sürdürülmektedir.
Hatta İslam olarak tescil edilmesi ve din bilgisi olarak topluma benimsetilmesi için içeriden ve dışarıdan çok yönlü baskının yapılması, bunların İslam olmadığını söyleyenlere de ateş püskürüp ayırımcılık ve bölücü suçlamasının yapılmasıdır. Onun için sadece kültürel miras olarak geldiği için sahiplenerek korumak değil, vahiy ışığında gelen bu mirası değerlendirip cahiliyye tortularından ayıklayarak sürdürmek ve korunmak gerekir.
Ehli Sünnet taklitçisi, İslam bilgisi tarikat ve ilmihal’den öteye geçmeyen meşhur cübbeli bir hoca yaptığı açıklamalarda tıpkı yukarıdaki cahiliyye anlayışlarını seslendiriyorlar. Cinlerin de insanlar gibi çocuklarının olduğunu, iş ortaklığı yaptığını, cinlerin de insanlar gibi hukuk, hâkim ve mahkemelerinin olduğunu, cinlerle evlenip boşanmak isteyen insanların bu mahkemelerde yargılandığını, insanları hasta eden şeytanların şerrinden korunmak için cincilerin birtakım işler yaptığını ve insanları onlardan kurtardığını, ne bulduysa toplayarak çok sayıda kitap yazmakla meşhur olduğu gibi, cinlerle ilgili yazdığı hurafeler yumağı (Akamu’l – Mercan fi Ahkam’l – Cin ( cinlerin hükümleri hakkında mercan kümeleri) kitabıyla da meşhur olan Celaleddin Suyuti ( hazretleri) nin bu konuyu son noktayı koyduğunu, Kuran’da cinlerden sözeden veya Cin kelimesi geçen ayetleri bu köhne anlayışla değerlendirdiği Âlem gördü ve dinledi.
Cin suresinin konusu tevhittir. Cahiliyye insanının cinler atfettiği ne kadar olağanüstülük varsa, onların tamamını reddeder. Sure görünmez varlıkların Allah’la insan arasında aracı değil, ilahi rehberliğe muhtaç varlıklar olduğunu temasını işler.
Nitekim Kuran, da insan ve cinlere kendi türlerinden peygamberler gönderildiği ifade edilir. Cinlerin insanları gördüğünü fakat insanların ise cinleri göremezler. Cinler kendilerini dış duyular yoluyla değil de, hissiyat vesvese yoluyla duyuran varlıklardır. Cinler insan’ın gözeneklerine nüfus edici tarifsiz bir ateşten zehirli enerjiden dumandan yaratılmış.
Şeytanlar ise cinlerin yoldan çıkmış olanlarıdır. Melekler ise nurdan yaratılmıştır. Ateşten hem ısı çıkar hem de ışık buna göre ışık meleğe, ısı ise cin’e delalet etmektedir. İnsan ve cinler irade sahibesidirler. Bu itibarla her hareketi yapma özgürlüğüne sahiplerdir. Fakat dünyadaki hayat süreçlerinde onlarında insanlar gibi ilahi vahye inananmaları ihtiyaçları da vardır.
Bir rivayete göre Hz. Peygamberin cinleri gördüğünü ve onlardan Kuran’a ilahi vahye inananlarını namaz kıldırdığını ifade edilir..
Başka bir rivayette ise Hz peygamber haberdar olmadan ve cinleri görmeden, cinler ise Hz peygamberi, gördüğü ve onu dinlediler. Ve de bunun için cin adına adını almıştır. Olabilir, Doğrusunu Allah bilir.
İnsanlar cinler üzerinden kendi vehimlerinin oyuncağı oluyorlardı. Bu cinin kendisinden kaynaklanan bir etki değil, insan’ın cine yüklediği, vehme dayalı bir etkiydi. Yani insanlar görünmeyen varlıklara da güç vehmediyorlar sonuçta evhamlarının esiri oluyorlardı.
Bilinmezlik korkusunu korku sanıp vehimlerini tetikliyorlar kişi kendi kendini iradesizleştiyordu. Cinlerin maddi bedenleri yoktur, dolayısıyla maddi gıdalarda yemezler, beslenmezler.
Cinlerin gıdaları insanların yapacağı yapmak istediği iyilikleri vesvese verip, cimrileştirmek azaltmaktır ve bu hırsızlığı kendilerine gıda yapmaktır. İnsanların iyiliklerini şeytanlar yer bitirir.
Cinler insanlardan daha önce yaratılmıştır. Ancak yeryüzünü imar etme yetkisi, cinlere verilmemiştir. Yeryüzünün halifeliği âdemoğullarına verilmiştir. Şeytan da cinlerdendir. İnsanlardan cinleşen ve şeytanlaşan insanlar olabilmektedir.
İnsanlarda. Olduğu gibi. Cinlere de kendilerinden peygamberler gelmiştir.
Allah diyeceki) Ey görünmeyen ve görüneniyle tüm iradeli varlık türleri, kendi içinizden, mesajlarımı size anlatan ve gününüzle karşılaşacağınız konusunda sizi uyaran peygamberler gelmedimi. Onlar, biz kendi aleyhimize şahitlik yaparız diyecekler. Zira bu dünya hayatı onları, aldanmıştır ve böylece onlar kendilerinin, inkârcı olduklarına yine kendileri şahitlik yapmış olacaklar. (6-Enam/130.)
Bütün bu anlattıklarımız ışığında, günümüzde yaşanan benzer olaylar için şu belirlemeyi yapmak durumundayız. Mekkelilerin bir kısmının cinlere tapması günümüzde de sıklıkla gündeme gelen ve şeytana tapmak anlamındaki SATANİZİM, in kaynaklarının nerelere kadar uzandığını göstermesi bakımından çok önemlidir.
İlk satanistler çok daha eski dönemlerde de olduğu, bu vesileyle söylemek isteriz ki Hz İbrahim, babası Azer’dir. Çünkü Hz. İbrahim babası Azere babacığım şeytana sakın tapmayın. Çünkü O Rahman, a karşı asilik yapmaktadır, diyerek onu uyarmaya çalışmış, Ancak başarılı olamamamıştır.
Can alıcı sorulardan biride şudur. Hz Süleyman’ın emrinde çalışan cinler görünmez varlıklar olan cinler değil, başka milletlerden işlerinde uzman olan yabancı kişiler olarak yorumlayanlar da var. Nitekim zeki bir insana veya çocuğa veya bir işinde uzman olmuş kişilere bizde cin gibi maşallah diyoruz. Hatta yakın zamanlarda eski Fenerbahçeli Rıdvan Dilmene Şeytan gibi ele avuca sığmıyor derlerdi. Nitekim Rıdvan Dilmen bundan çok rahatsız oldu, ben müslümanın inançlı biriyim bana şeytan demeyin demiştir. Tevrat ve İncil de bugün Kuranın onaylamayacağı bir sürü değiştirilmiş ve uydurulmuş anlatımlar varken, onların doğruluğunu tastik etmek mümkün değildir. Zaten yorumlar ve tevillerle en az onların bozmaları kadar Müslümanlar da metin olarak değil, anlama ve uygulama yahut kültür olarak Kuranı bozmuş ve anlamlarını değiştirmişlerdir.
Ey peygamber De ki karanlığı yarıp sabahı ortaya çıkaran o yüce rabbe sığınırım ben. Yarattığı varlıklardan gelebilecek tüm kötülüklerden 3-4-5,Karanlığı bastığında gecenin, düğümlere üfleyen büyücü kadınların, kıskandığı zaman hasetçinin şerrinden o yüce rabbe sığınırım ben.( 113- Felak Süresi)
Felak süresi. Şöyle söyler insan iradesinin görünmeyen ve bilinmeyen şerrinden Rabbine sığın. Aynı zamanda cahiliyenin bu tür kötülüklerine karşı Rabbinden yardım iste der. Sure zimmen sakın görünmeyen ve bilinmeyen varlıklardan korkma, Zira sen korkma ki onlar sana musallat olmazlar. Olmasınlar, Tüm varlıkların şerrinden Rabbine sığınmasını ister.
Ey peygamber. De ki insanların rabbine, yegâne hâkimine, tek gerçek ilahına sığınırım ben.4-5-6,İnsanların kalplerine vesvese veren sinsi şeytanın, gerek cin gerek insan cinsinden bütün şeytanların şerrinden o yüce rabbe sığınırım ben. (114-Nas/ Süresi.)
Nas süresi Rab seçkin bir zümrenin değil, bir inanç çevresinin, cemaatlerin ve Din saliklerinin de Rabbi değil. Bütün insanlığın rabbidir.
Sure Yalnız şeytandan değil, aynı zamanda insanında şerrinden korunmak için Rabbine sığın. Sure, İlk inşa ettiği şahıs Allah’ın Resulü, dür. Ona sadece görünmeyen varlıklara karşı değil, toplumun içindeki şeytanlaşmış kimselere karşı sana Allah’ın yardım edeceğini vurgular. Sözün özü Allah kendine sığınanı her türlü şerlerden korur. Ey muhatap deki sığınırım ben insanlığın ve varlığın Rabbine. Âmin.
Hz. Peygamber bu cahiliyye inancını reddetmiş ve bu şekilde kesilen kurbanların etlerinden yemeyi yasaklamıştır. Burada konumuzla ilgili olarak Arapların el- Can, kelimesini bir taraftan beyaz yılan anlamında kullanırken, diğer taraftan Şeytan cinlerin babası anlamında da kullandıklarını gözden uzak tutmamak gerekir. Nitekim Aynı, Arapların yılanı şeytan olarak adlandırdıklarını kaydetmektedir. ( Ayni, Umdetu-l, Kari 2/ 268.
Cahiliyye Araplarının yılanları cin sandıkları, onlarla cinler arasında ilgi kurdukları bilinmektedir. Kaydedildiğine göre bunlar iri bir yılan öldürdükleri zaman cinnin intikam almasından korkarlar ve bir tezek parçasını ölü yılanın başına koymak suretiyle, onun cin vasıtasıyla öç almasından korunmaya çalışırlardı. Bazen da yılanın başına kül döker senin intikamını yok, göz değmesi öldürdü, derlerdi ( Alasui-Buluğu, l- Ereb 2/358.
Ayrıca Cinlerin insanlarla evlendiğini iddia eden yukarıda kaydettiğimiz bu rivayetler, cahiliyye dönemi halkının cinlerin insanlar cinsel ilişkide bulunabileceklerine inandıklarını göstermektedir. Cahiliyye döneminde Araplar her evin bir cinni olduğuna inanırlardı. Bu sebeple yeni bir ev yapan şahıs, inşaatı bitirdiği zaman evin cinni için bir kurban keser ve böylece onun evde yaşan cinni, anlara bir zarar veremeyeceğinden emin olurdu.
Âlimlere göre cahiliyye kültüründe yer alan yılanların cin olduğuna dair inanç, daha sonraları hadis şekline sokulmuştur. Cahiliyye döneminde horoz, karga, güvercin, tavşan, keler ve yılan gibi hayvanlarda cin bulunduğuna inanıldığı gibi, bunların cinlerden bir grup olduğunu zannedenler de mevcuttu. ( Alusi- buluğul- Ereb 2/360.
Bu acıdan, yukarıdaki rivayetlerin hadis olmadığı, bunların cahiliyye inancını yansıtan bir takım nakiller olduğu hatıra gelmektedir.
Bu konuyla ilgili çok çeşitli çarpıcı açıklamalar vardır. Bunlardan bazıları da şunlardır. İnsanlar cinlerin kendilerini çarpacağını ve yediklerine içtiklerine giydiklerini kullanacağı algısı bu yanlış bilgisi çok yaygındır. Şeytan yer, içer, boş tabancayı doldurur, bir başkasının kılığına girer bu asılsız düşüceler her devirde konuşulur anlatılır. Bunların aslı astarı yoktur. Zira cin ve şeytana böyle bir yetki verilmemiştir. Çünkü cin ve şeytan insan’ın baş düşmanıdır. Yüce Allah İnsan’ın ve kendisine asi olan İplise böyle bir olağan üstülük vermemiştir vermezde. Zira şayet cinlere böyle olağan üstünlük vermiş olsaydı Kâhinler büyücüler ve şer insanlar bunları kendi şahsi çıkarları için kullanır, kirli emellerini bunlara yaptırırdı, hiç kimsede bunları fark edemezdi. Ayrıca Ulus Devletler istibaret yerine bu görünmez varlıkları kullanır her istediğini bu görünmez varlıklara yaptırırdı. Onun için Yüce Allah görünmez varlıkları, insanların göremeyeceği şeklinde, yaratmış ve ne insan nesline, nede kendi gaybı bilgilerini öğrenmesine asla izin vermemiştir.
Kuranın cin suresini nasıl anlamak gerekir. Hz. Peygamber, Peygamber olmadan önce sürekli İsrailoğullarından gelecek peygamberi bekleyerek göğe gözlerini dikitlerini, ama Kuran vahyinin bu beklentilerini ateş alevi gibi yakıp bitirmesi üzerine vahyin kaynağını bulandırma girişimlerinin vahyin nuru karşısında sonuçsuz kalışını da Yahudilerin kendi ırklarından bir peygamber beklentisiyle astrolojiyi kullandıklarını ima ederek zimmen kulak hırsızlıklarına dayalı sahte vahiyleri ve gelecekten haber verme girişimlerini gerçek vahyin nuru, güdümlü bir silah gibi avlayıp geçersiz kılıyor, geleneksel anlayışın yönlendirilmesinden uzak olarak cin suresindeki anlatıma baktığımızda yahut cinlerin yerine bilinmeyen yabancı insanları koyduğumuzda işin gerçeğinin bu şekilde olduğunu söyleyebiliriz. Şöyle ki tanımadıkları ve bilmedikleri için
Cinler diye tabir edilen yabancılardan bir grup, çok ilgimç bir Kuran dinlediklerini, bu Kuranın doğru yolu gösterdiğini ve Rablerinin ne bir eş ne bir çocuk edindiğini, kendilerini yönlendiren kişinin o güne kadar Allah hakkında saçmaladığını, insanların ve cinlerin Allah hakkında yalan söylemeyeceklerini sandıklarını, birtakım adamların cinlerden bazı adamlara sığındıklarını, oysa onların ancak bedbahtlıklarını artırdıklarını ve bunların müşriklerin inandığı gibi inanarak Allah’ın kimseyi diriltmeyeceğini ahiretin ve dirilişin olmadığını düşündüklerini, göğe temas ettiklerini ancak bekçiler ve alevlerle dolu olduğunu gördüklerini söyleyerek daha önce dinlemek için birtakım yerlerde durup dinlenme yaptıkları halde şimdi kim dinlemek isterse kendisinin, bir ateş topunun beklediğini ve bununla Allah’ın yer yüzündekilere iyilik mi kötülük mü istediğini bilmediklerini, ancak Kuranı dinlediklerinde ona inandıklarını, Allaha inananların haksızlığa ve mağduriyete uğramayacağını artık Müslümanlar gibi yaşayanlar olarak kendilerinin de yaşayacaklarını anladıklarını ve Allahtan başkasına da dua etmeyeceklerini Allah’ın kulu Muhammed yalnız Allah’ın elcisi olduğuna inanacaklarını belirmektedirler.
Bir sonraki yazım şeytanlar hakkında olacaktır.
CİNLER HAKKINDAKİ KURAN AYETLERİ ŞUNLARDIR
Cin/suresi-Rahman/15.Ahkaf/29-32.Cin/1den-15kadar,-Saffat/8-9-10-11.Sebe/14.Hicr/42,
CİNLER hakkındaki iki sure, de Felak ve Nas sureleridir.
Kaynaklar: Prof. Dr. Mehmet Okuyan, kısa surelerin tefsiri. M. İslamoğlu Kuran meali hayat kitabı ve Kuran surelerin kimliği. Prof. Dr. Süleyman Ateş, Çağdaş Kuran meali. Prof. Dr. İbrahim Sarmış, Hz. Muhammet’i doğru anlamak kitabı.
Yorum Yazma Kuralları
Lütfen yorum yaparken veya bir yorumu yanıtlarken aşağıda yer alan yorum yazma kurallarına dikkat ediniz.
Türkiye Cumhuriyeti yasalarına aykırı, suç veya suçluyu övme amaçlı yorumlar yapmayınız.
Küfür, argo, hakaret içerikli, nefret uyandıracak veya nefreti körükleyecek yorumlar yapmayınız.
Irkçı, cinsiyetçi, kişilik haklarını zedeleyen, taciz amaçlı veya saldırgan ifadeler kullanmayınız.
Türkçe imla kurallarına ve noktalama işaretlerine uygun cümleler kurmaya özen gösteriniz.
Yorumunuzu tamamı büyük harflerden oluşacak şekilde yazmayınız.
Gizli veya açık biçimde reklam, tanıtım amaçlı yorumlar yapmayınız.
Kendinizin veya bir başkasının kişisel bilgilerini paylaşmayınız.
Yorumlarınızın hukuki sorumluluğunu üstlendiğinizi, talep edilmesi halinde bilgilerinizin yetkili makamlarla paylaşılacağını unutmayınız.
Yorumlar
Kalan Karakter: