Bir karanlık geceydi pekte ayaz.
İbni Hattab’ı görmek üzereyim birazdan..
Çıktım evden ki yollar ıpızsiz. Yolcu bir benmişim meğer yalnız.
Aradan çok da zaman geçmemişti, Az ileriden yavaşça belirdi,
Ansısın heykel yapılı bir Arap ki, karanlığın içinde bir koca yığın sanki
Bembeyaz bir hırka içinde garib, geliyor hep heybetli
Ben sokuldum, o geldi, yaklaştık, durmadan karşıdan selamlaştık
Düşünürken selam alan sesini, o karaltı uzandı tuttu beni
Bir de baktım, Ömer değil mi imiş, ya Ömer böyle geç vakit, bu ne iş Şu mahalleleri dolaşmaya çıkmıştım, gel beraber benimle üş beş adım Ne ses, ne de gezip dolaşan uyanık birisi var,
Bir ahiret sessizliği içinde her yer
Ömer Allah’ın koruyucusu gücü gibi dolaşmakta,
Bak şu şehre ki huzur içinde yatmakta.
O gökler kadar yücelmiş alın, çakarak sinesinden ufukların,
Bir an bile sönmeyen bakışıyla, uyanık bir yıldız ve etrafında bir nur yığını. Duruyor her evin önünde Ömer. Dinliyor, habersiz içerdekileri. Geçmedik en harap bir yapıyı, Yokladık sağlı sollu her kapıyı.
Geldik artık Medine’nin dışına, bir çadır gördü, durdu kaldı baktı,. Karıştırıp duruyorken pişen yemeklerini,
Çıkardı yuttuğunu yaşlarda çırpınan sesini. Durunda yavrularım, işte şimdicik pişecek. Fakat ne hal ise bir türlü pişmiyordu yemek.
Çocukların yeniden başlaştı inleyişleri, Selam verdi Ömer, daldı sonunda içeri. Selam aldı kadın pek asık bir yüzle.
Bu yavrular niçin, ey teyze, ağlıyor, söyle? Bu gün ikinci, aç kaldılar.
O halde, neden biraz yemek koymuyorsun? Yemek mi, çömleği sen, tirit mi zannediyorsun? İçinde sadece su var;
Çakıl taşıyla beraber bütün zaman kaynar, ne çare. Belki susarlar, dedim. Ayıplamayın, Peki, senin kocan, oğlun, ya kardeşin, ya dayın. Tek erkeğin de mi yok. Hepsi öldü. Kimsem yok.
Senin midir bu küçükler, torunlarım. Ne de çok. Adam halifeye gidip söylemez mi halini, ah. Halifeye öyle mi, Kahretsin en kısa zamanda Allah.
İkbal bayrağı çok yakın zamanda yerlerde sürünsün. Ömer, belasını dünyada isterim bulsun.
Ne yaptı, teyze, Ömer, böyle beddua edecek. Ya ben yetim avuturken halifenin, uyuması mı gerek. Onun idaresindeyiz, ona bizler Allah’ın emanetiyiz. Gelip de bir aramak yok mu?
Haklısın, yalnız, zavallının işi pek çok, zaman bulup gelemez. Gidip de söylememişsen ne haldesin bilemez. Niçin halifeliği vaktiyle kabul etmişti. Bundan sonra böyle bir çürük mazereti kim kabul eder?
Zavallının işi çokmuş, Nedir, savaş mı İşitme sen de etrafında inleyen elemi? Medine halkını çıplak bırak, Mısır’a savaş aç. gaza gaza, diye git, soy dünyayı, gel paylaş.
Çocukların bu sefer yükselince feryadı, Kadının, öfke, si artık çılgın bir hal aldı. Şu feryatlar ki çıkar ta bulutların içine Ömer, lanet yıldırımları olur, iner tepene.
Yetimin ahını yağmur duası zannetme. O çığlık kaderin bir yıldırım gibi gürlemesidir ki gönderir yokluğa. Açız, açız bize bir lokma olsun ekmek ver…
Surdular yavrularım, işte oldu, şimdi pişer, gidip de söyleyeyim ha, Dilencilik yapamam, Ömer de kim, Benim ondan daha çömertti babam.
Ölür de yüzsuyu dökmem sizin halifenize. Ömer vuruldu bu son sözle. Haklısın teyze, Avut çocukları, ben şimdecek gider gelirim.
Halife önde, bitik, suçlu, kırılmış, pişman. Ben arkasında, perişan, çadırdan ayrıldık. Sabaha karşı biraz başlamıştı aydınlık.
Köyün köpekleri ejderha gibi saldırıyor. Bırakmıyor bizi yoldan, fakat kim aldırıyor, Medine’nin dalarak eğri büğrü sokaklarına; Dönüp dönüp hele geldik yiyecek ambarına.
Halife girdi açıp, bende girdim emriyle, Aradı her yeri, bir mum yakıp aceleyle, Şu tek çuval unu gördüm ya, Haydi yükle bana. Bu testi yağ doludur, elverir o yük de sana.
Çuval halifede, yağ bende, çıktık ambardan. Kilitleyip geri döndük deminki yollardan mesafe, baktım, uzun, yük yaman, Ömer yaralı, dedim ki. Ben götüreyim. Verir misin çuvalı.
Hayır, yorulsa değil, ölse yardım etme sakın. Vebali kendine aittir ibni Hattab’ın. Kadın ne söyledi, Abbas, işitmedin mi demin. Yarın Allah’ın huzurunda, kimseler, Ömer’in.
Zararına ortak olmaz, bugünlük olsa bile, evet, halifeliği yüklenmemeydi vaktiyle.
Dicle kenarında bir kurt aşırsa bir koyunu, gelir de Allah’ın adaleti sorar Ömer’den onu. Bir ihtiyar kadın kimsesiz kalır, Ömer sorumlu, Yetim acıların gözyaşında boğulur. Ömer sorumlu.
Yetim acılarının gözyaşında boğulur, Ömer sorumlu, Yoksulların yavruları ilgisizlikten yıkılsa, Ömer kalır yine altında, hiç değil kimse, Yeryüzünde zulümle bir damla kan dökünce biri.
O damla bir koca girdap olur boğar Ömer’i, kırılan, beddua eden her kalpte Ömer’in adı duyulmakta. Mateme bürünmüş her yerden Ömer kovulmakta.
Ömer halife iken başka kim sorumlu tutulur?
Ömer ne yapsın Allah’ım, insan çok zalim ve cahildir.
Ömer’den isteniyor beklenen Muhammed’den…
Ömer, Ömer nasıl aldın bu yükü sırtına sen?
Sen almasan acaba kim gelip de senden iyi, idare edecek içine düştüğün bu mücadeleyi? Evet, adaleti mutlak adalet, gibi düşünürsen eğer, Evet, adaleti mutlak adalet gibi düşünürsen eğer.
Ömer değil ya ne olsan bırak ki hepsi boşa gider, insan, adaleti mutlak olarak düşünürse, ümidini mahküm görür her zaman ümitsizliğe. Sen ey Ömer, ne melek, ne bir zalim halifesin…
Fakat elinde ne var? Mazlum yaratılmış insan. Görür gökyüzündeki burçların bütün yıldızları, Karanlık içinde, yük altında inleyen Ömer’i, Allah’ın huzuruna çıkarken bu una bulanmış yüzünle.
Değil yeryüzünü, şahit tut gökyüzünü bile, Uzak mı yol? Daha çok var mı? Ancak üç beş adım, gücü kalmamış artık zavallının…
Baktım: olanca azmini zorlayıp, nefes nefese; sokuldu çadıra, indirdi arkasından unu; Bırak da testiyi yerleştirin kenara şunu. Hemen çakılları çömlekten indirip attı; uzandı testiye, yağ koydu, sonra un kattı. Oturmak istedi, fakat belaya bak ki; Ocak hemen sönüp gidecek.
Teyze, yok mu hiç yakacak? Kadın getirdi beş on parça yaş diken Ömer’e; Ömer de yakmak için büsbütün serildi yere. Ocak tüter, Ömer üfler ateşli nefesiyle; Yeri, darmadağınık beyaz sakalıyla, Huşu içinde secde eder gibi devamlı süpürür; İçinde ruhu yanar, yüzünde ter köpürür, bakışlarının çevresinde yığın yığın duman döner; Sanki yıldızın nur iplikleri önünden bulut geçiyor gibidir.
Ocak tutuştu, yemek pişti, varmı teyze kabın? Getir de indirelim… Var büyükçe bir kap, alın. Yemek sıcaktı, fakat kim durup da bekleyecek, Ömer çocuklara bir bir yedirdi üfleyerek. Kesildi çadırda matem, başladı canlı bir sevinç, Çocuklar oynaşıyorlar, kadında da bir neşe ve sevinç.
Ömer bu âlemi gördükçe kendinden geçmekteydi… Dedim sabah oluyor kalkalım… Evet, haydi. Yarın halifelik dairesine gel teyze, öğleyin beni bul;
Halifeye söyleriz elbette bir hayır umulur, Yüzü gülmüştü teyzenin baktık, Biz de çıktık veda edip artık. Hiç görünmeksizin gelip gecene, doğru indik Halife’nin evine. Şimdi nerdeyse gün doğar, kalıver, diye, koyvermiyordu, çünkü Ömer, Az sonra sabahın gürültüsü (görmüştü)
Uyuyan şehir tamamen uyandı. Öğle geçmişti, çıktı geldi kadın. Galiba, teyze, uykusuz kaldın, işte bağlanmak üzeredir nafakan, Alacaksın her ay gelip buradan. Şimdi affeyledin değil mi beni?
Böyle gösterdi (Ömer) adaletini.
(Merhum M. Akif Ersoy’un Türkçeye sadeleştirilmiş şiiri.)
Yorum Yazma Kuralları
Lütfen yorum yaparken veya bir yorumu yanıtlarken aşağıda yer alan yorum yazma kurallarına dikkat ediniz.
Türkiye Cumhuriyeti yasalarına aykırı, suç veya suçluyu övme amaçlı yorumlar yapmayınız.
Küfür, argo, hakaret içerikli, nefret uyandıracak veya nefreti körükleyecek yorumlar yapmayınız.
Irkçı, cinsiyetçi, kişilik haklarını zedeleyen, taciz amaçlı veya saldırgan ifadeler kullanmayınız.
Türkçe imla kurallarına ve noktalama işaretlerine uygun cümleler kurmaya özen gösteriniz.
Yorumunuzu tamamı büyük harflerden oluşacak şekilde yazmayınız.
Gizli veya açık biçimde reklam, tanıtım amaçlı yorumlar yapmayınız.
Kendinizin veya bir başkasının kişisel bilgilerini paylaşmayınız.
Yorumlarınızın hukuki sorumluluğunu üstlendiğinizi, talep edilmesi halinde bilgilerinizin yetkili makamlarla paylaşılacağını unutmayınız.
Yorumlar
Kalan Karakter: