temel konularda,
temel sorunlarda derinliği olmayanlar,
konu/sorun önlerine geldiğinde yalpalamaya,
bir o yana bir bu yana savrulmaya başlıyorlar..
hâl-i pürmelâl kabak gibi ortada olunca
buna bi'kılıf uydurmak gerek..
hemencecik kılıfı dikiliveriyor,
"yanlıştan dönmek erdem" denilip
yanlıştan bile erdemlilik üretilmiyor mu, pes..!
tâki yeni bir konu veya sorunla yüzleşilip
sığlık ortaya çıkana dek.. çıkarılabiliyorsa tabii..
farklı biçimlerde/formlarda
"yanlışlardan dönülerek
erdemliliğe! devam edilmesi" yok mu,
kahrediyor bi'parça olsun düşünenleri..
elbette her daim buna sarılmıyorlar..
zaman zaman demagojik,
sıkça popülist ve manipülatiflerine sarılıp
savuşturulan salvolardan bile erdem üretiliyor..
üretilen erdemler konuyu veya sorunu
ortadan kaldırmıyor, derinleştiriyor..
ne gam.. zaten o zamana dek erdemliler(!)
hedeflerin! bile aşmış duruma gelmiyorlar mı..?
bilge düşünür "sakallı celal"in,
"bu kadar cehâlet ancak tahsille mümkün olur"
sözünden ilhamla,
bu kadar başarı(!) ancak
özel bir beceri(!) ile mümkün olur..
savrulmayı erdeme dönüştürmek,
sığlığı derinlik diye pazarlamak
az marifet mi, az beceri mi..? yoksa
lafazanlıkta derinlikten mi..?
öyle de olsa böyle de olsa başarıyorlar,
köşe başlarında, köşe taşlarıyla..
ha, yanlıştan dönmek erdem mi? evet, erdem..
peki, erdemli ile erdemsizi ayıran ne..?
başka bir ifadeyle,
erdemsizlikten
erdemlilik çıkaranların
foyasını boyasını çıkarabilmek,
aralarındaki farkı farkettirebilmek,
mertlik ile nâmertlik arasındaki ince çizgiye
dikkat çekmek zorunlu.. çünkü
ikisi arasındaki fark,
toplumca kazanmamız ile
toplumca kaybetmemiz arasındaki farktır..
geleceğimizi aydınlatan çizgi ile
geleceğimizi karartan çizgi arasındaki farktır..
keza, erdemli olanında
yanlıştan dönülür,
olumsuz sonuçları telâfi edilir,
aynı yanlış bir daha tekerrür etmez..
erdemsiz olanında
sözde yanlıştan dönülüp
erdemlilik itibarı(!) bile temin edilir,
sonuçları telâfi edilmediği gibi yanlışa devam edilir,
olabildiğince yanlıştan erdem devşirmeye devam edilir,
tâki kabak tadı verinceye, "yetti artık" denilinceye kadar..
toplumsal hafıza süresinin 20 küsur günle sınırlı olması,
en büyük sığınağıdır böylelerinin..
ahh! bu süre aylara, hele
bir de yıllara sâri olsaydı ne mi olurdu..?
karanlık sığınaklara saklanmış yarasalar
üçer beşer değil sürüyle kaçışırlardı,
onları tutabilene aşkolsundu..
aahh! nerde o günler..!
E-Posta: [email protected]
Yorum Yazma Kuralları
Lütfen yorum yaparken veya bir yorumu yanıtlarken aşağıda yer alan yorum yazma kurallarına dikkat ediniz.
Türkiye Cumhuriyeti yasalarına aykırı, suç veya suçluyu övme amaçlı yorumlar yapmayınız.
Küfür, argo, hakaret içerikli, nefret uyandıracak veya nefreti körükleyecek yorumlar yapmayınız.
Irkçı, cinsiyetçi, kişilik haklarını zedeleyen, taciz amaçlı veya saldırgan ifadeler kullanmayınız.
Türkçe imla kurallarına ve noktalama işaretlerine uygun cümleler kurmaya özen gösteriniz.
Yorumunuzu tamamı büyük harflerden oluşacak şekilde yazmayınız.
Gizli veya açık biçimde reklam, tanıtım amaçlı yorumlar yapmayınız.
Kendinizin veya bir başkasının kişisel bilgilerini paylaşmayınız.
Yorumlarınızın hukuki sorumluluğunu üstlendiğinizi, talep edilmesi halinde bilgilerinizin yetkili makamlarla paylaşılacağını unutmayınız.
Yorumlar
Kalan Karakter: